Alper Tolga Bulut**
Fatma Akkan Güngör***
GİRİŞ
Siyasal liderler, önde gelen bürokratlar ve her iki gruba da tavsiyelerde bulunan uzman kuruluşlar arasındaki ilişki, siyasal karar alma süreci üzerine çalışan akademisyenler için son derece önemlidir. Politik danışmanlık yapan kişi ve kurumlar, uzman görüşlerini, siyasal karar alıcılara ve bürokratlara aktararak politikaların oluşmasında ve uygulanmasında önemli rol oynarlar. Think-tank’lerin siyasal karar alma mekanizmalarında daha güçlü bir biçimde yer almaya başlamalarıyla birlikte, bu alanda yapılan akademik çalışmaların sayısında da artış gözlenmiştir.
Bu çalışmanın amacı think-tank’lerin karar alma sürecini nasıl etkilediğini araştırmak ve farklı ülkelerde bu etkinin ne düzeyde olacağını incelemektir. Bu bağlamda think-tank kavramının tanımı belirli parametreler çerçevesinde belirlenerek, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) örnekleri karşılaştırmalı olarak ele alınacak ve think-tank’lerin dış politikanın oluşum ve uygulanma süreçlerine ne gibi etkilerinin olabileceği irdelenecektir.
1. THINK-TANK’LER VE GENEL TEORİK ÇERÇEVE
1.1. Think-Tank Kavramı
Siyasal karar alıcıların ve yönetim kademesinde görev alan üst düzey bürokratların karşı karşıya kaldığı en temel problemlerden biri, uzman görüşlerinin karar alma sürecine dâhil edilmesi sorunudur.[1] Siyasal karar alıcılar, yönettikleri toplumlar ve ilişki içinde oldukları devletler hakkında bilgi sahibi olmak ve uyguladıkları politikaların etkili sonuçlar verip vermediğini, aynı zamanda bu politikalara alternatif yaklaşımların olup olmadığını bilmek isterler.
Gelişmekte olan ülkelerde, önemli kararlar alabilmek için gereken temel veriler çoğunlukla mevcut değildir. Bu nedenle bu bilgiler, siyasilerin ve bürokratların yararlanmasına olanak sağlayacak biçimde, toplanmalı ve kullanılır hale getirilmelidir. Bunun yanında gelişmiş ülkelerde ise siyasiler ve bürokratlar tam tersi yönde bir sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorun bilgi fazlalığı, daha doğru deyim ile “bilgi kirliliği”dir.[2]
Gerçekten de, siyasal karar alıcılar çoğu zaman, kullanabileceklerinden çok daha fazla bilgi ile karşılaşmaktadırlar. Siyasi partilerden (seçmenlerden) gelen istekler, uluslararası örgütlerden ve sivil toplum kuruluşlarından gelen raporlar, bürokratlardan gelen tavsiye raporları, çıkar gruplarının lobicilik için kullandıkları raporlar ve araştırmalar, özellikle medya aracılığıyla dile getirilen özel dosya ve haberler gibi birçok dış etmen bu bilgi kirliliğini körüklemektedir.
Bunun yanında, bu bilgi ve raporların bir kısmı güvenilir olmamakta, bir kısmı ise bilgileri toplayan kesimlerin çıkarları doğrultusunda değiştirilmektedir. Bazıları, karar alıcıların anlayamayacağı kadar teknik olabilmekte veya söz konusu bilgi siyasi, mali veya yönetsel olarak ‘uygulanamaz’ halde olabilmektedir. Son olarak elde edilen bilginin, siyasal karar alıcıların dünya görüşünden ve ideolojisinden radikal bir biçimde farklı olması da söz konusu olabilmektedir.[3]
Tüm bu nedenlerden dolayı hem bilgi açısından fakir, hem de bilgi bolluğu içindeki toplumlarda siyasal karar alıcılar ve siyasal karar alma mekanizmasına etkilemeye çalışanlar anlaşılır, güvenilir, ulaşılabilir ve yararlı bilgiye ihtiyaç duyarlar. Bu nitelikteki bilgiyi elde etmenin birçok yolu vardır. Örneğin bu bilgi, hükümete bağlı ajanslardan veya üniversitelere bağlı olan araştırma merkezlerinden elde edilebilmektedir. Uluslararası kuruluşlar da bir diğer bilgi kaynağı olarak ön plana çıkabilmektedirler. Bununla birlikte siyasal karar alma sürecinde sürekli ve güvenilir bilgiye duyulan ihtiyaç, daha çok think-tank olarak bilinen bağımsız düşünce kuruluşlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Think-tank’ler sosyal bilimler literatüründe ihmal edilmiş bir olgudur. Günümüzde, think-tank’lerin sayısı o kadar fazla artmıştır ki, neden ortaya çıktıkları ve nasıl uluslararası alana yayıldıkları, siyasal karar alıcıları nasıl etkiledikleri ve küresel dünya ile nasıl bir etkileşim içinde oldukları, gibi soruların cevaplanması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Tüm bu sorular arasında cevaplanması en zor olanı “think-tank kavramı ne anlama gelmektedir?” sorusudur. Bazı akademisyenler, think-tank kavramını, özel bir politika alanına yönelik çalışmalar yürüten ve bu çalışmaları yürütürken ana amacını da, karar alıcıları etkilemek ve kamuoyunu bilgilendirmek olarak belirlemiş olan düşünce kuruluşlarını nitelemek için kullanmaktadır.[4] Diğer yandan, tanımı biraz daha genişleterek kar ve çıkar amacı gütmeme unsurlarını ön plana çıkaran akademisyenler de mevcuttur.[5]
Think-tank kavramının tanımında bir belirsizlik olmasının yanında, literatürde think-tank’lerin rollerinin ne olduğuna dair de farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Think-tank deyimi, ilk olarak 1940’lı yıllarda beyin kutusu (brain box) anlamında kullanılmaya başlanılmış fakat daha sonraları, gazete ve dergilerde RAND Corporation adlı düşünce kuruluşunu tanımlamak amacıyla yayımlanan makalelerle farklı anlamlar kazanmıştır.
Think-tank’leri sınıflandırma konusunda iki farklı yaklaşım bulunmaktadır. Birinci yaklaşım devlet veya özel sektör için çalışıp çalışmamasına bakmaksızın tüm think-tank’leri incelemektedir. Diğer yaklaşım ise think-tank’leri daha da özelleştirmekte belli şartlar öne sürmektedir. Bu anlayış think-tank’lerin özellikle üniversiteler bünyesindeki araştırma merkezlerinden, devlete bağlı ajanslardan, danışmalık şirketlerinden ve çıkar gruplarından çok farklı olduğunu öne sürmektedir.
Gerçekten de her ne kadar diğer araştırma kurumlarıyla birçok ortak yöne sahip olsa da, think-tank’ler, üniversitelerdeki benzer merkezlerden, devlet ajanslarından, danışmanlık şirketlerinden ve çıkar gruplarından farklıdır. Diane Stone think-tank’leri, yukarıda bahsedilen kurumlardan ayıracak altı temel özellik, ortaya koymuştur.[6] Bunlar sırasıyla aşağıdaki gibidir:
i) Organizasyonel Bağımsızlık ve Devamlılık: Think-tank’ler genel olarak kamu sektörünün dışında kendi yasal statüleri ile kurulurlar. Bağımsız olmaları, kar amacı gütmeyen kurumlar olmalarının doğal sonucu olarak görünmektedir. Bunun yanında think-tank’ler sürekliliği olan kuruluşlardır. Belli bir dönem için geçici olarak ortaya çıkan organizasyonlardan farklıdırlar. Think-tank’lerin bağımsızlığının bir diğer doğal sonucu da hükümet politikalarının yürütülmesinde hiçbir sorumluluklarının olmamasıdır. Böylece think-tank’ler hükümetin içinde olduğu siyasi bir takım tartışmalardan da uzak kalırlar.
ii) Araştırma Gündemini Bağımsızca Belirleme: Think-tank’lerin sabit veya bağımlı bir politika gündemleri yoktur ve entelektüel olarak bağımsızlardır.[7] Çalışma alanları özel çıkarlardan ziyade, think-tank’lerin isteğine bağlı olarak belirlenir. Araştırma faaliyetleri ve araştırmanın niteliği finansörler veya kurum yöneticileri tarafından değil, mesleki standartlar çerçevesinde belirlenir. Bu amaca ulaşmak için think-tank’lerin yöneticileri finansman sağlayan kimselerin araştırmanın yöntem/kapsam ve sonuçlarına müdahale etmemesini sağlamaya çalışır.
iii) Politika Odaklı Olma: Think-tank’lerin en temel özelliği siyasal karar alma sürecini etkilemeye yönelik faaliyetler yürütmeleridir. Ele aldıkları konular politik gündemden bağımsız değildir. Bu nedenle hükümet ile yakın ilişkidedirler. Bu bağlamda ana amaçları karar alma süreci ile bilgi arasında “politika odaklı” bir ilişki kurmaktır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak, yoğun bir şekilde politika odaklı çalışmaları, onları daha çok akademik ve teorik odaklı çalışan üniversitelerden ayırmaktadır. Böylece bilgi ve politikanın etkileşimi sağlanarak hükümet, iş dünyası ya da kamuoyu ile bir nevi “danışma bağı” kurulmaktadır.
iv) Kamu Yararı Gözetme: Think-tank’ler yürüttükleri faaliyetlerde kamu yararını gözetmek durumundadırlar. Bu bağlamda think-tank’ler, teorik de olsa, kamuoyunda tartışma başlatma ve toplumu eğitme gibi amaçlarla faaliyetlerine yön verirler. Bu durum ile bağlantılı olarak, think-tank’lerin herhangi bir gruba çıkar sağlamak için değil, bir bilgi ağı oluşturarak izlenecek politikaları etkileme amacıyla hareket etmesi beklenmektedir. Doğal olarak böylesi bir amaca hizmet etmek durumunda olan think-tank’ler politikalarını daha çok yakın geleceği öngörerek belirleyen karar alıcıların tersine, daha uzun vadeli planlama ve analizler yapmaktadırlar. Kamu yararını göz etmelerinin ve kamuoyunu bilgilendirmelerinin bir diğer sonucu çoğunlukla araştırma, analiz ve yayınlarının halka açık olması, aynı zamanda pür ve anlaşılır bir dille kaleme alınmasıdır.
v) Uzmanlık ve Profesyonellik: Think-tank kuruluşlarında görev alan personel genellikle, politika veya sosyal bilimler üzerine eğitim almış ya da çalıştığı alanda belli bir devlet tecrübesine sahip kimselerden seçilmektedir. Think-tank çalışanlarının akademik geçmişleri, teknik yetenekleri ve metodolojik yaklaşımları sadece çalışanların entelektüel yeterliliklerini göstermekle kalmamakta, aynı zamanda yaptıkları çalışmaların ve ortaya koydukları tavsiyelerin meşruluğunu ve güvenilirliğini de belirlemektedir.
vi) Ortaya Konulan Çıktılar: Think-tank’lerin yürüttüğü faaliyetlerin en temel üç sonucu araştırma, analiz ve tavsiyedir. Politika tavsiyeleri, kitaplar, belirli aralıklarla çıkarılan gazeteler, köşe yazıları, radyo ve televizyon mülakatları gibi geniş bir yelpazeye yayılan araçlarla siyasal karar alıcılara ve topluma ulaşmaktadır. Daha gayri resmi, fakat aynı oranda etkin olan bir diğer yöntem ise, seminerler, atölye çalışmaları, konferans ve sohbet toplantıları gibi faaliyetler yürütmektir. Bu faaliyetler sayesinde think-tank’lerde görev alan uzman ve akademisyenler ile karar alıcılar, kanaat önderleri ve sponsorlarla etkileşim ortamı sağlanmaktadır. Tüm bunlara ek olarak think-tank’ler uzman işgücü de yetiştirmektedir. Yetişen bu işgücü, think-tank’lerde elde ettikleri tecrübeler ile basın, özel sektör ve devlet kademelerinde önemli görevlere gelebilmektedir.
Öyleyse, think-tankler, kar amacı gütmeyen, hükümetten, siyasi partilerden ve çıkar gruplarından bağımsız olarak hareket ederek iç ve dış politikaya yönelik çalışmalar yapan kuruluşlardır. Finansal kaynaklar devletten sağlanabilse de, yine de bu kurumlar akademik ve araştırmaya dönük özgürlüklerini korumaktadırlar. Lobicilikten ziyade entelektüel tartışmalarla karar alma sürecini etkilemeye çalışırlar. Yaptıkları araştırmaların sonuçlarını kamuoyuyla paylaşsalar ve toplumu bilgilendirme misyonu üstlenseler de çıkar grupları gibi belli konularda kamuoyu vicdanı oluşturmak, halkı protestolara veya yürüyüşlere teşvik etmek gibi bir amaç gütmezler. Kamu çıkarını gözetmek ilkesiyle hareket ederler ve bu amaçla halkı bilgilendirmeyi ve eğitmeyi hedeflerler.
Yukarıda belirtilen özelliklere think-tanklerin homojen ve eşit bir şekilde sahip olduğu söylenemez. Bazı think-tank’ler daha akademik odaklı çalışırken bazıları daha politika odaklı olabilmektedirler. Bazıları kamuya daha açık bir yapı gösterirken, bazıları daha kapalı bir yapı arz edebilirler. Devletle kurulan ilişkiler sadece bir think-tank’ten diğerine değil, bir ülkeden diğer bir ülkeye farklılık gösterebilmektedir. Yine de sıralanan bu özellikler, genel bir çerçeve çizilmesine yardımcı olmaktadır.
1.2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Think-Tank’ler
Yasama organının dış politika sürecindeki ağırlığı ile think-tank’lerin dış politikaya etkisi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de, dış politika sürecine think-tank’lerin etkisi sınırlı ve hatta soyut düzeyde kalmaktadır. Soyut düzeyden kasıt, sözü geçen etkinin karar alma sürecinde değil fikirlerin oluşması için gerekli zihinsel bilginin oluşması sürecinde kendini göstermesi ihtimalindendir.
Soğuk Savaş sonrasında, geleneksel Türk dış politikası yapım süreci yeni bir döneme girmiştir. Siyasal iktidar yanında, baskı grupları, çıkar grupları, think-tank’ler ve daha birçoğu, plüralist toplum modeline örnek teşkil etmeye başlamıştır. Hatta sivil ve askeri bürokrasi gerek iç ve gerekse dış politika yapım sürecinde gruplarla ilişkisini artırmıştır. Onların araştırıp, rapor haline getirdiği bilgi ve stratejik düşünce, siyasal karar alıcılara hatta kamuoyuna zamandan tasarruf sağlamıştır. Siyasal karar alıcılar, tartışmaları, söylevleri artık think-tank’lerin sağladığı bilgi üzerinden yapmaktadırlar.
Think-tank’lerin bir diğer fonksiyonu ise, siyasal karar alıcın aldığı ya da uyguladığı dış politika kararlarının savunuculuğunu yaparak, kamuoyunu şekillendirme ve uzlaşı sağlayabilme güçleridir. Bu hiç şüphesiz gelecekte bu ülkede think-tank’lerin öneminin artacağına işaret etmektedir.
Türkiye’de think-tank’lerin kurulması 1960’lara uzanmaktadır. 1961 Anayasası, hem dış politika konularının Parlamentoda daha iyi denetlenmesini sağlayacak siyasal kurumlaşma değişiklikleri, hem de Türk siyasal hayatına yeni güçlerin katılmasını sağlayacak niteliklerinden dolayı katkıda bulunurken, uluslararası ilişkilerde, 1950’lerin ikinci yarısından itibaren görülen çözülme daha ileri bir aşamaya varmış bulunmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerinin sayısı hızla artarken, öte yandan da, ABD ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında “zirve diplomasisi”nin güç kazanması ve bu gelişmenin hem nedeni hem de sonucu olarak her iki blokta da çözülmelerin hızlanması, uluslararası ilişkileri 1970’lerin başında ortaya çıkan detente durumuna hazırlamıştır. Böylece, Türkiye’de dış politika konularının enine boyuna tartışılmaya başlamasını sağlayan içerideki plüralizm, dışarıdaki çözülmeyle paralellik içinde olmuştur.[8] Eş zamanlı yaşanan gerek dışarıda gerekse iç ortamda liberalizmin güçlü bir şekilde hissedilmesi, bu süreci etkileyen en önemli etkenlerdendir.
Genel olarak Soğuk Savaş dönemi think-tank’lerinde, içeride Batı’ya yönelik dış politika uzlaşısının devam ettirilmesi, dışarıda ise Türkiye’nin Batı ittifakının demokratik ve kapitalist değerlerinin paylaşıldığının kanıtlanması yaklaşımının benimsendiği söylenebilir.[9] Soğuk Savaş’ın bitişi ile ise think-tank’lerin hem hedef ve yönelimlerinde hem de sayılarında ciddi değişiklikler olmuştur. Bunda Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan “Yeni Dünya Düzeni” ni anlama ve anlamlandırma çabalarının önemli bir etkisi olduğu açıktır. Özellikle devam eden AB üyeliği süreci “tüketilebilir bilgi” ve “analize” duyulan ihtiyacı arttırmış ve think-tank’ler bu durumdan önemli ölçüde faydalanmışlardır.
Özellikle 2000’li yıllarda siyasi partiler, etnik gruplar, baskı grupları ve iş dünyası gibi etkinlik arayan yeni aktörlerin yanında, dış politika yapım sürecinin geleneksel aktörlerinden olan sivil ve askeri bürokrasi de, bünyelerinde oluşturdukları think-tank’ler aracılığıyla dış politika stratejilerini meşrulaştırma yoluna gitmişlerdir.
Türk dış politikasının geleneksel yapısı ve değişen siyasal karar alıcıya göre kolay değişmemesi, think-tank’leri dış ülkedeki benzerlerine göre sınırlamaktadır. Örneğin Türkiye’de, Amerika’da olduğu gibi, değişen iktidara göre dış politika önceliklerinin de değişmesi çok keskin değildir. Bu bağlamda sıra dışı bir örnek Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) verilebilir. ESAM tarafından organize edilen İşbirliği Toplantılarının resmi düzeyde katılımın sağlandığı D-8’ler Zirvesine dönüşmesi bir think-tank’in Türk dış politikasında çeşitlilik sağlanmasına katkıda bulunması bakımından önemlidir.
Türkiye’de bulunan think-tank’ler genel olarak düzenledikleri seminer, panel, ulusal ve uluslararası konferanslarla ve internet yayını ile gerek kamuoyunu gerekse de siyasal aktörleri bilgilendirmekte, ürettikleri bilgiyi çıkarttıkları hakemli dergide yayınlayarak yaymakta ve bilimsel bilgi üretmektedirler. Bu etkinliklerinin yanında uyguladıkları staj programları ile uzman yetiştirmekte ve en önemlisi bilginin ulusal yollarla üretilmesini sağlamaktadırlar. Geleceğin planlanması ve her duruma göre strateji değiştirilebilmesi ve duruma göre farklı planın hazırda olması zaman/strateji boyutu bir devletin başarısında önemlidir.
Aşağıda, Türkiye’de bulunan bazı think-tank’lerle ilgili bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler, kuruluşların kendi tanımlamalarını içermektedir.
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM)
Türkiye’nin jeopolitik konumunu değerlendirmek, Türk toplumunun maddi ve manevi yönleriyle ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerini araştırmak amacıyla, 1993 yılında İstanbul’da Avrupa Asya Birliği Türk Ekonomik-Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (Avrasya-BirVakfı)kurulmuştur.
Bir grup akademisyen tarafından, “Avrasya Dosyası” ismi ile üç aylık bir stratejik araştırma dergisi, 1994 senesinde Ankara’da yayınlanmaya başlanmıştır. Bu dergi çevresinde, yukarıda özetlenen kaygı ve amaçlarla bir araya gelen ve kısa zamanda genişleyen bir aydın halkası oluşmuştur. Avrasya-Bir Vakfı, 1996 yılında “Avrasya Dosyası” dergisine manevi ve mali destek vermeye başlamıştır. 1998 senesinden itibaren “Avrasya Dosyası” dergisi Avrasya-Bir Vakfı’nın yayın organı olarak çıkmaktadır.
Vakıf, 1999 yılından itibaren çalışmalarına stratejik, politik, ekonomik ve sosyal alanları da dahil etme kararı alarak ASAM’ı kurmuştur. ASAM Türkiye’deki ilk stratejik bilgi bankası ve stratejik araştırmalar merkezi olarak Aralık 1999’da dokuz ay süren bir ön çalışmadan sonra, faaliyetlerine Ankara’da kendi binasında başlamıştır. 2000 yılı Mayıs ayı itibariyle aylık yayınlanan Stratejik Analizdergisini çıkarmaya başlamıştır. ASAM, Türk bilim ve siyaset hayatına, Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri temelinde özgün araştırmalar sunmak amacıyla çalışmalarını yürütmektedir. Hedefi, ulusal güvenlik kültürünün oluşturulmasına, jeopolitik bilincin geliştirilmesine, kamu ve özel sektörün karar alma süreçlerine katkıda bulunmaktır.
Dış Politika Enstitüsü (DPE)
DPE, Türk Dış Politikası ve uluslararası ilişkileri ilgilendiren konuları incelemek üzere 1974 yılında, Ankara’da kurulmuş bağımsız bir araştırma kuruluşudur. Zaman içerisinde çalışmalarını, stratejik ve bölgesel sorunlar ile uluslararası güvenlik sorunlarını kapsayacak şekilde genişletmiştir. Dış Politika Enstitüsü, Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Vakfı ile bağlantılı olarak çalışmaktadır.
İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV)
İKV, Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmeler hakkında Türk iş dünyası ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla 1965 yılında İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası’nın ortak girişimiyle kurulmuştur. Kuruluşundan bu yana düzenlediği seminerler, konferanslar, paneller; yayımladığı araştırmalar, yurtiçinde ve yurtdışında gerçekleştirdiği tanıtım faaliyetleri; yerli ve yabancı kuruluşlarla sürdürdüğü yakın işbirliği ile İKV, Türkiye’de olduğu kadar AB nezdinde de AB ve Türkiye-AB ilişkileri konularında etkili bir ihtisas kuruluşudur. İhtisas kuruluşu kimliği nedeniyle, AT ile ilişkilerde çalışmaları teknik konularla sınırlı kalmışsa da, Kopenhag Kriterleriyle siyasi ve toplumsal konularda da çözüm önerileri getirmeye başlamıştır.
Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (MGSSAV)
MGSSAV, 1985 yılında kurulan kamu yararına çalışan, bu amaçla araştırmalar yapan, projeler yürüten, tartışan, sorgulayan, gündem oluşturan, bir düşünce üretim kuruluşudur. Marmara Vakfı sürdürülebilir kalkınmaya destek olmak amacıyla demokrasi, ekonomi, güvenlik gibi konularda uzman akademisyen “çalışma grupları” ile projeler üretip uygulayarak rapor ve bildiriler yayınlayarak kamuoyunda bilinç ve duyarlılık geliştirici çalışmalar yapmakta, kamu organlarına ve özel sektöre alternatif çözüm önerileri sunmaktadır
Genelkurmay Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi (SAREM)
SAREM, 2001 yılında asker ve sivil yönetici, stratejist ve bilim adamlarını bir araya getiren bir düşünce kulübü, bir “think-tank” olarak kurulmuştur.
T.C. Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM)
SAM, uluslararası ilişkiler ve bölgesel konularda araştırmalarda bulunmak amacıyla kurulmuştur. Merkez, uluslararası çatışmaları incelemekte, çeşitli konularda akademik ve bilimsel değerlendirmelerde bulunmakta ve Türk Dış Politikasını, geleceğe yönelik bakış açısıyla değerlendirmektedir. SAM, farklı kaynaklardan elde edilen bulgular ile bağımsız ve tarafsız görüşleri karar vericilerin kullanımına sunmakla görevli bir danışma kurumudur. Merkez, yasayla kurulmuş olup 1995 yılından beri faaliyetlerini sürdürmektedir.
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM)
TASAM, dünya’daki gelişmeleri takip ederek, Türkiye’nin ikili, bölgesel ve çok taraflı uluslararası ilişkilerine; tarihi, kültürel, siyasi, iktisadi, hukuki, sosyolojik ve jeopolitik yapısına; içteki siyasi, ekonomik, sosyokültürel problemlerine yönelik bilimsel araştırmalar, incelemeler, analizler ve değerlendirmeler yapmaktadır. Ve yine karar alıcılara, gerçekçi, dinamik, yaratıcı, etkin çözümler ve karar seçenekleri üretmektedir.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)
www.tepav.org.tr/
TEPAV, 2004 yılında, kamu politikaları tasarımı sürecine katkıda bulunmak amacıyla kurulmuştur. Bu amacına ulaşmak için, Türkiye’deki fikir tartışmalarının bilgi-veri içeriğini arttıracak araştırmalar yapan TEPAV, araştırmalarını politika üretilecek somut konular üzerinde yoğunlaştırırken, sonuçları da somut ve uygulanabilir politika önerileri şeklinde ortaya koymaktadır.
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV)
TESEV, bilimsel araştırmalara dayalı bulgular ile politika kararları arasında bağ kurulması için araştırmalar yürütmek, özgür düşünce ve bilgi birikiminin en geniş anlamda yayılmasına yönelik konferans, açık oturum, yuvarlak masa toplantıları düzenlemek amacıyla kurulmuş bir düşünce üretim merkezidir. 1994 yılında kurulan TESEV’in tarihi süreci incelendiğinde, 1961 yılında Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın öncülüğünde kurulan Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti ile karşılaşılır. O dönemde Türkiye’de hem özgür tartışma ortamlarının yaratılmasına öncülük etmiş hem de düzenlediği konferans, panel ve toplantılarla, yayınladığı kitaplarla ülkenin karar organlarına yardımcı olmaya çalışmıştır. Ancak ülke içinde yaşanan gelişmeler, gerekse dünyadaki önemli değişiklikler, bunun ötesinde bazı çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir. 1993 yılı Şubat ayında Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti Genel Kurulunda Derneğin bir “stratejik araştırmalar kurumuna” dönüştürülmesi yolunda Yönetim Kurulu’na görev verilmiştir. O dönemde, eş zamanlı, benzeri girişimler kimi üniversite ve sivil toplum örgütlerinde de başlatılmış bulunulmaktadır.
Konferans Heyeti’nin 30.3.1994 tarihli Genel Kurul’unda, Heyetin bu kuruluşları da bünyesinde toplayarak TESEV’e dönüşmesi kararı alınmıştır.
Ulusal Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Derneği (UGSAD)
UGSAD, Milli Güvenlik Akademisi Mezunları tarafından 1992 yılında kurulmuştur. Tüm müdavimlerini bünyesinde toplama, üyeler arasında dayanışma ve dostluk duygularını geliştirme faaliyetlerinin yanı sıra , Milli Güvenlik Akademisi mezunlarının bilgi birikim ve performanslarını azami ölçüde ülke ve toplum yararına sunma amacı taşıyan bir düşünce kuruluşudur.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK)
www.usak.org.uk
USAK, ulusal ve uluslararası siyaset, ekonomi, hukuk, toplumsal bilimler ve güvenlik alanlarında faaliyet gösteren bağımsız bir think-tank (düşünce kuruluşu) olarak tanımlanmaktadır. Öncelikli olarak kamuoyunun tarafsız, doğru ve yeterli bilgi ihtiyacını karşılamayı amaçlamaktadır. Bu amaç çerçevesinde özel ve kamu kuruluşlarının, firmaların ve medya kuruluşlarının taleplerinin yanı sıra, bireysel talepleri de karşılamaya çalışmaktadır.
USAK’ın yerine getirmeye çalıştığı önemli amaçlarından biri, Türkiye’nin ve dünyanın ihtiyaç duyduğu bilgileri toplamak ve bilgi yığınları içinden gerekli seçkiyi yapmaktır. İhtiyaç sahibine, ihtiyaç duyduğu anda istediği nitelik ve nicelikte bilgiyi sunmaya çalışır. Aynı çerçevede bilgilerin değerlendirilmesi ve analiz edilmesi de USAK’ın amaç ve görevleri arasındadır. USAK’ın bir diğer amacı ise alanında gerekli nitelikli personelin yetiştirilmesi ve eğitim hizmetlerinin verilmesidir. Bu maksatla eğitim ve staj programları, kurslar ve konferanslar düzenlemektedir.
USAK’ın bir başka amacı ise uzmanlar ve uygulayıcılar arasındaki iletişim eksikliğini gidermek, alanında platform haline gelmektir. Bu maksatla kapalı toplantılar, çalıştaylar, seminerler ve diğer toplantıları düzenler, platform olmaya katkı sağlayacak yayınları yapmaktadır.
1.3. ABD’de Think-Tank’ler
Ortaya Çıkışları ve Tarihsel Gelişimleri
Think-tank’ler yirminci yüzyıla ait bir olgudur ve büyük ölçüde de ABD’ye has kurumlardır.[10] Amerikan think-tank’leri üzerine çalışmalar yapan akademisyenler, Amerikan siyasi sisteminin âdem-i merkeziyetçi yapısının, sıkı parti disiplininin olmamasının ve hayırsever kurumlardan elde edilen geniş finansal desteğin özellikle geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde Amerikan think-tank’lerinin sayısının hızla artmasına neden olduğunu kabul etmektedirler.[11] Fakat ilk think-tank’in ne zaman kurulduğu konusunda ortak bir görüş yoktur. Bu durumun doğal bir sonucu olarak akademisyenler think-tank’lerin tanımından ziyade think-tank’lerin gelişimini ve bu gelişimin gerçekleştiği periyotları incelemeyi tercih etmişlerdir.
Woodrow Wilson’un Beyaz Saray’a ayak basmasından bu yana, başkanlar ve başkan adayları ABD’nin geleceğini şekillendirmek için büyük ölçüde think-tank’lerde görev yapan uzmanlardan yararlanmışlardır. Başkan Wilson’un seçimle işbaşına gelmemiş olan bu uzmanların etkisinin artmasından ve bu durumun da hükümetin demokratik doğasına aykırı olmasından duyduğu kaygıya rağmen, kendisinden sonra gelen Roosevelt, Kennedy, Carter ve Reagan gibi başkanlar bu kaygıyı paylaşmamış ve sıklıkla bu uzmanlardan yararlanmışlardır.[12]
Amerikan think-tank’lerinin, özellikle dış politika odaklı olanlarının tarihsel gelişimi incelenirken, onların çeşitliliği ve sayılarının fazlalığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bir diğer önemli husus da, her ne kadar think-tank’ler aynı amacı, -politika önceliklerini belirleme ve siyasal karar alıcılara etki etme- paylaşsa da bu amaca nasıl ulaşacakları, hangi kaynakları kullanacakları gibi hususlar görev tanımlarına, kaynaklarına ve önceliklerine göre farklılık arz edecektir. [13] Literatürde Amerikan think-tank’leri, amaç, etki ve çalışma yöntemlerine göre, dört temel nesil içerisinde incelenmektedir.
Birinci Nesil Think-Tank’ler
Amerikan think-tank’lerinin ilk örneklerini oluşturan birinci nesil think-tank’ler, 1900’lü yıllarda Amerikalı zengin hayırseverlerin ve entelektüellerin, akademisyenleri ve kanaat önderlerini bir araya getirerek dünya sorunlarının tartışılabileceği bir ortam oluşturma istekleri ile şekillenmiştir.[14]
Bu dönemde özellikle üç kuruluşun ismi ön plana çıkmıştır: 1910 yılında Pittsburghlu çelik baronu Andrew Carnegie tarafından kurulan Carnegie Endowment for International Peace, 1919 yılında eski başkanlardan Herbert Hoover tarafından kurulan Hoover Institution on War, Revolution and Peace, ve aylık bir akşam yemeği kulübünden, dünya çapındaki en prestijli uluslararası ilişkiler kuruluşlarından birine dönüşen, 1921 tarihinde kurulan Council on Foreign Relations. Daha sonraları bünyesinden iki farklı think-tank’i, Brookings Institution (1927)[15] -American Enterprise Institute for Public Policy (1943), çıkaran ve 1916 yılında kurulan Institute for Government Research de özellikle dış politika alanına yoğunlaşan önemli think-tank’ler olmuşlardır.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında kurulan bu ve benzeri think-tank’ler, bilimsel uzmanlıklarını siyasal alanlara taşımayı amaçlamışlardır.[16] Brookings Enstitüsü uzmanı Kent Weaver’ın deyimiyle kendilerini “öğrencisiz üniversiteler”[17] olarak gören Brookings ve Carnegie gibi think-tank’ler, akademik değer taşıyan araştırmalar yapmaya özen göstermişlerdir. Bu grupta yer alan think-tank’ler, farklı hedef kitlelerine yönelik yayınlar çıkarmışlardır. Her ne kadar bu kurumlarda görev yapan uzmanlar zaman zaman karar alıcılara tavsiyelerde bulunsalar da, bu think-tank’lerin asıl amacı karar alıcıları ve toplumu izlenmesi muhtemel dış politika seçeneklerinin ne gibi sonuçlar doğurabileceği konusunda bilgilendirmek ve eğitmektir. Bu bağlamda, bu gruptaki think-tank’lerin en önemli özelliği, günümüz think-tank’lerinin çok da fazla önemsemediği kurumsal ve entelektüel bağımsızlığa sıkı sıkıya bağlı olmaları ve bu iki unsuru vazgeçilemez kabul etmeleridir.
İkinci Nesil Think-Tank’ler
II. Dünya Savaşı sonrası, bağımsız uzman görüşleri Amerikan karar alıcıları için her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. İzolasyonist dış politika anlayışından Pearl Harbor baskını ile vazgeçen ABD, dış politika algılamasını büyük ölçüde değiştirmiştir.[18] İki kutuplu dünyada hegemonik bir güç olmanın verdiği sorumlulukla yüzleşmek durumunda olan ABD, tutarlı ve sağlam bir ulusal güvenlik politikası oluşturabilmek için think-tankler’in görüş ve uzmanlığına ihtiyaç duymuştur. Bu dönemde kurulan think-tank’ler hükümetlerden ve devlet kurumlarından önemli maddi destekler almışlardır.[19]
Bu bağlamda 1948 yılında, nükleer mücadele döneminde Amerikan çıkarlarını korumak amacıyla, RAND Corporation adlı think-tank kurulmuştur. Dış politika alanında ciddi bir boşluğu dolduran RAND aynı zamanda yeni bir think-tank neslinin, hükümet destekli think-tank’lerin, öncüsü olmuştur. İlerleyen yıllarda RAND, Hudson Institute ve Urban Institute gibi think-tank’lerin kuruluşuna da zemin hazırlamıştır.[20]
Üçüncü Nesil Think-Tank’ler
Üçüncü nesil think-tank’ler “taraflı think-tank’ler” olarak da adlandırılmaktadır.[21] Diğer think-tank türlerinin hiçbiri taraflı düşünce kuruluşları kadar medya ilgisine açık olmamıştır. Politik analizlerini agresif pazarlama teknikleriyle birleştiren bu think-tank’ler, çıkar grupları ile ortak özellikler göstermeye başlamış ve klasik think-tank’lerin doğasını ve rolünü büyük ölçüde değiştirmişlerdir. 20. Yüzyılın ilk yarısında kurulan muadillerinin siyasi tartışmalardan uzak durma prensibine pek de riayet etmeyen ve aralarında Center for Strategic and International Research (1962), Heritage Foundation (1973) ve CATO Institute (1977)’un de bulunduğu bu think-tank’ler, dış politikanın hem yönünü hem de içeriğini belirleme imkânını kullanmayı yeğlemişlerdir.[22]
Dördüncü Nesil Think-Tank’ler
Dördüncü nesil think-tankler olarak adlandırılan bu think-tankler daha çok eski başkanların düşüncelerini ve etkilerini devam ettirmek istemeleri nedeniyle kurulmuşlardır. Nixon Center for Peace and Freedom (1994), Carter Center (1982) bu türün en önemli iki örneğidir.
Aşağıda ABD’de yer alan bazı think-tank’ler hakkında bilgiler verilmiştir.
The American Enterprise Institute for Public Policy Research
1943 yılında kurulmuş olan American Enterprise Institute’un genel merkezi Washington’da bulunmaktadır. Kendisini özel, tarafsız ve kar amacı gütmeyen; politika, ekonomi, toplumsal refah ve yönetim alanlarında eğitim ve araştırma yapan bir kurum olarak nitelendirmektedir. Görüşleri açısından siyasi arenanın konservatif kanadında bir duruş sergilemekte ve Amerika’nın bağımsızlık, demokratik kapitalizm gibi değerlerinin korunması ve bunları temel alan kurumlarının geliştirilmesi; yetkileri anayasa ve hukuk prensipleriyle sınırlandırılmış bir hükümet, özel teşebbüs, kişisel özgürlük ve sorumluluklar, etkili bir savunma politikası ve dış politika, siyasi hesap verilebilirlik ve şeffaflık için mücadele ettiğini ifade etmektedir.
Yapı olarak üç ana araştırma bölümüne ayrılmıştır. Ekonomi Politikaları Araştırmaları, Siyasi ve Sosyal Araştırmalar, Dış Politika ve Güvenlik Politikaları Araştırmaları. Kurumun stratejilerini, araştırma takvimini ve bütçesini 26 kişiden oluşan bir mütevelli heyeti belirlemektedir. Washington’daki merkezde 175 kişilik personeli olan kurumun Amerika’nın çeşitli üniversitelerinden çalışmalarına katılan 100 kişilik ilave akademisyeni de bulunmaktadır. Sözleşmeli araştırmalar yapmayan ve çok istisnai durumlar hariç hükümetten bağış almayan kurumun gelirleri çeşitli şirketlerden, şahıslardan veya vakıflardan gelen bağışlardan ibarettir. 2005 yılında kurumun geliri 37,9 milyon Dolar, gideri ise 21,5 milyon Dolar tutarındadır.
www.brookings.edu/
Merkezi Washington’da olan kurum 1927 yılında kurulmuştur. Kendisini bağımsız araştırmalara ve yaratıcı siyasi çözümlere adanmış, özel ve kar amacı gütmeyen bir kurum olarak nitelendirmektedir. Hedefinin Amerikan karar mercileri için kaliteli araştırmalar yapmak ve tavsiyelerde bulunmak olduğunu ifade etmektedir. Tarafsızlığından dolayı vergiden muaf tutulan düşünce kuruluşlarından biridir.
140 uzman ve 200 araştırma asistanı ile çalışmakta olan bu kurum da birçok şirket, vakıf ve şahıstan gelen bağışlardan gelir sağlamaktadır. Kurumu yöneten mütevelli heyeti 44 kişiden oluşmaktadır. Aynı zamanda hükümetle arasındaki sözleşmeler uyarınca yaptığı araştırmalar da bulunmaktadır. 2006 yılında toplam varlığı 302 milyon doları geçen kurumun toplam operasyon gelirleri de 56 milyon dolara yaklaşmıştır. Bu gelirlerin sadece %61’ini bağışlar, %2’sini ise devlet desteği oluşturmaktadır.
The Carnegie Endowment for International Peace
1910 yılında kurulmuştur. Merkezi Washington’da olmakla birlikte Beyrut, Moskova, Brüksel ve Pekin’de de büroları bulunmaktadır. Kendisini özel, tarafsız ve kar amacı gütmeyen bir kurum olarak nitelendirmektedir ve dünya barışı için uluslararası işbirliğini ve ABD’nin uluslar arası alanda aktif rol oynamasını desteklediğini belirtmektedir.
Washington’daki merkezde 100, Moskova’da ise 40 çalışanı bulunmaktadır. Kurumu 26 kişiden oluşan bir mütevelli heyeti yönetmektedir. Heyette bulunan çarpıcı isimlerden biri de Birleşmiş Milletler’in bir önceki dönem genel sekreteri Kofi Annan’dır. Geliri çoğunlukla çeşitli şirketler, vakıflar, şahıslar veya bazı devlet kurumlarından (U.S. Department of Defense, U.S. Department of Energy, U.S. Department of State) gelen bağışlardan, kira gelirlerinden ve de dünyanın ileri gelen uluslararası politika ve ekonomi dergilerinden biri olan “Foreign Policy” gibi yayınlarından gelen gelirlerden oluşmaktadır. Kurumun 2006 yılı toplam varlığı neredeyse 262 milyon dolara ulaşmış, toplam operasyon gelirleri de 23 milyon doları geçmiştir.
Center for Strategic and International Studies (CSIS)
1962’ de Washington ana merkez olmak üzere kurulmuştur. Şu an 220 civarında çalışanı bulunmaktadır. 2000 yılından beri kurumun başkanlığını, daha önce savunma bakanı yardımcılığı yapan John J. Hamre yürütmektedir. 36 kişiden oluşan mütevelli heyetinde Zbigniev Brzezinski, Henry Kissinger ve Joseph Nye gibi ünlü isimler de yer almaktadır.
Kendisini tarafsız ve kar amacı gütmeyen bir kurum olarak nitelendirmektedir. Araştırmalarını üç alanda yürütmektedir. Savunma ve güvenlik politikaları, küreselleşen dünyanın problemleri ve dönüşüm geçiren bölgeler üzerine ağırlıklı çalışmalar yapan kurum siyasi arenanın muhafazakar kanadında yer almaktadır.
2006 yılı toplam operasyon geliri 28,53 milyon dolar olan kurumun gelirlerinin büyük kısmı vakıflar, şahıslar ve şirketlerden gelen bağışlardan oluşmakla birlikte, hükümetten gelen pay, %16,1 tutarında olup diğer kurumlara oranla çok daha yüksektir. Kurumun harcamalarının ortalama %70’i araştırma programlarına ayrılmaktadır.
1921 yılında kurulmuş olan kurumun ana merkezi New York olmak üzere Washington’da da bir şubesi bulunmaktadır. Kendisini bağımsız ve tarafsız olarak tanımlayan kurum hitap ettiği kitleyi kendi üyeleri, yönetim kadrosu, iş dünyasının ileri gelenleri, gazeteciler, akademisyen ve öğrenciler, sivil toplum liderleri ve dini liderler ile ilgili bütün vatandaşlar olarak belirlemiştir. Hedefinin, bu kişilerin dünyayı ve ABD ile diğer ülkelerin vermek zorunda kaldıkları dış politika kararlarını daha iyi anlamalarını sağlamak olduğunu ifade etmektedir. Uluslararası ilişkiler ve ABD’nin dış politikası üzerine yayın yapan Foreign Affairs adlı bir dergisi bulunmaktadır.
36 üyeden oluşan bir yönetim kurulu olan bu düşünce kuruluşunun başkanlığını, daha önce Dışişleri Bakanlığı’nda Colin Powell’in danışmanlığını yapmış olan Richard N. Haass yürütmektedir. Kurumun 2007 Haziran ayına kadar olan bir yıllık bütçesinde toplam operasyon gelirleri 41 milyon doları aşmıştır. Bunun 7 milyon dolarlık kısmı Foreign Affairs dergisinden elde edilen gelirlerdir. Kurumun bu dönemdeki net varlığı ise 333,6 milyon dolar tutarındadır. Gelirlerinin büyük kısmı yine şirketler, vakıflar ve şahıslardan gelen bağışlardan oluşmaktadır. Üyelerden alınan aidatlar, yayınlar ve kiralar da gelirin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.
The Heritage Foundation
www.heritage.org/
1973’te kurulan ve merkezi Washington’da bulunan kurum kendisini muhafazakar bir think-tank olarak nitelendirmektedir. Yetkileri anayasa ve hukuk prensipleriyle sınırlandırılmış bir hükümet, özel teşebbüs, kişisel özgürlükler, etkili bir ulusal savunma politikası ve geleneksel Amerikan değerleri gibi temel prensipler üzerine kurulu bir dünya görüşü olduğunu ifade etmektedir.
21 kişilik bir mütevelli heyeti tarafından yönetilen kurumun onursal vekillerinden biri de eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’dır. Yaklaşık 220 kadar çalışanı bulunan kurumun 2006’da toplam varlığı 177,5 milyon dolar, toplam operasyon gelirleri ise 58,78 milyon dolardı. Gelirinin büyük bir kısmı üye aidatları, şirketlerin ve ABD’nin dört bir yanından 200.000’den fazla insanın katkılarından oluşmaktadır.
The RAND Corporation
1948 yılında Douglas isimli uçak şirketinden ayrılarak bağımsız, tarafsız ve kar amacı gütmeyen bir think-tank haline gelen RAND’in merkezi diğer kurumlardan farklı olarak California’da bulunmaktadır. 20 kişilik bir mütevelli heyeti tarafından yönetilmektedir. Kurumun başkanlığını 1989 yılından beri, daha önce Savunma Bakanlığı’nda da çalışmış olan James A. Thomson yürütmektedir. Kendisi aynı zamanda CFR, CSIS ve Los Angeles World Affairs Council gibi think-tank’lere de üyedir.
RAND yıllık 200 milyon dolara ulaşan geliri ve 1500 kişilik kadrosuyla ABD’nin bütçe ve personel açısından en büyük düşünce kuruluşlarından biridir. Daha önce bahsedilen kurumların aksine sözleşme üzerine yaptığı araştırmalardan büyük gelirler elde edebilmektedir. En önemli müşterilerinden biri ABD hükümetidir. Bunun dışında diğer ülkelerin hükümetleri, uluslararası organizasyonlar, üniversiteler, vakıflar, iş dünyası ve diğer hükümet dışı kuruluşlar adına da araştırma yapmaktadır.
2. Amerikan ve Türk Think-Tank’leri ve Dış Politika
Türkiye’de olduğundan farklı olarak Amerikan dış politikası, farklı aktörler tarafından şekillendirilmekte ve her bir aktörün dış politikanın oluşumuna etkisi farklı seviyelerde olabilmektedir. Şüphesiz söz konusu aktörlerin etkilerini kantitatif olarak ölçmek oldukça zordur ve başka bir çalışmanın konusu olabilir.[23] Bu nedenle bu kısımda think-tank’lerin dış politikaya “ne kadar” değil, “nasıl” etki ettiği ele alınacaktır.
Think-tank’ler basit olarak ele alındığında, özel şirketler gibi ürünlerini pazarlamak amacındadırlar. Bu bağlamda düşünce üreten ve geliştiren ticari kurumlar olarak düşünülebilirler. Fakat ticari şirketlerin tersine, think-tank’ler başarılarını kar temelinde ölçmezler. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi think-tank’ler kar amacı gütmeyen kuruluşlardır. Think-tank’ler başarılarını siyasal karar alıcıları ve toplumu etkileme düzeyleri ile ölçerler.[24] Bu açıdan yaklaşıldığında think-tank’ler ile siyasi güç ve çıkar elde etme çabasındaki baskı ve çıkar grupları arasında benzerlikler olduğu söylenebilir.
Daha önce de belirtildiği gibi think-tank’ler siyasal karar alıcıları ve toplumu etkilemek için araştırmalarını yayınlarlar, konferanslar ve sohbet toplantıları düzenlerler. ABD’de think-tank’lerin kullandığı bir diğer yöntem ise, bu kurumlarda çalışan kimselerin, kabinede veya kabinenin alt kurumlarında görev almalarıdır. Söz konusu görevleri sona erdiğinde bu kimseler think-tankler’deki eski görevlerine geri dönebilmektedir. Yine bu kurumlarda yani Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve CIA’da görev yapan üst düzey yetkilileri, düzenledikleri atölye çalışmalarına seminerlere davet ederek karar alıcılara brifingler vererek karar alma sürecini etkilemektedirler.
Türkiye, Kanada, İngiltere ve Avustralya gibi birçok ülkede think-tank’ler faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak, Amerikan think-tank’lerini “benzersiz” yapan devasa sayıları bir tarafa konulursa, birçoğunun siyasal karar alma sürecinde aktif bir şekilde rol almasıdır. Bir başka deyişle Amerikan think-tank’lerini diğer ülkelerdeki muadillerinden ayıran temel özellik, finansal ve sayısal üstünlüklerinden ziyade, bu think-tank’lerin doğrudan veya dolaylı olarak siyasal karar alma sürecinde etkili olabilmeleri ve siyasal karar alıcıların da bu kurumlardan tavsiye ve öneriler almaya önem vermesidir. Bu duruma bağlı olarak bazı akademisyenler, Amerikan dış politikasında belirleyici olan en önemli unsurun think-tank’ler olduğunu ileri sürmüşlerdir.[25]
Hükümet yetkilileri için fikirler üretmek ve tavsiyelerde bulunmak dışında, think-tank’ler kongre üyelerine de tavsiyelerde bulunmakta ve danışmanlık yapmaktadırlar. Benzer şekilde iktidara gelmesi muhtemel kimselere de hem iktidara gelmeleri için danışmanlık yaparlar, hem de iktidara geldikten sonra da bu kimselerin oluşturdukları hükümetlerde görev alarak önemli görevler yerine getirirler. Bu fonksiyon Amerikan siyasi sistemi için çok önemlidir.
Türkiye gibi ülkelerde, göreve gelen yeni hükümetler özellikle dış politika konusunda, mevcut bürokratlarla çalışmaya devam ederler. ABD’de ise yönetimin el değiştirmesi yüzlerce orta ve üst düzeyde bürokratın ve uzmanın görevini bırakması anlamına gelmektedir. Amerikan think-tank’leri bu boşluğun doldurulmasına yardımcı olurlar. Somut bir örnek vermek gerekirse, 1976 seçimlerinin ardından göreve gelen Jimmy Carter yönetim kademesini Brookings Institution ve Council on Foreign Relations’dan seçerken, halefi Ronald Reagan diğer düşünce kuruluşlarını tercih etmiştir. İki dönem süren görev süresi boyunca Reagan Heritage, Hoover Institution ve American Enterprise Institute’den yaklaşık 150 uzmandan çeşitli kademelerde yararlanmıştır.
Mevcut Amerikan yönetimi ülkenin dış politikasına yön verecek kadroyu seçerken, benzer bir yol izlemiştir. Bush yönetiminin ilk döneminde görev alan bazı isimlerin hükümette yer almadan önceki ve sonraki görevleri şu şekildedir:
Paula Dobriansky: Küresel İlişkiler Müsteşarı, Council on Foreign Relations adlı düşünce kuruluşunda başkan yardımcılığı ve direktörlük görevi yapmıştır.
John R. Bolton: Silahlanma ve Uluslararası Güvenlik Müsteşarı, AEI eski başkan yardımcılığı görevini yürütmüştür.
James Kelly: Doğu Asya ve Pasifik’ten Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı, CSIS Pasifik Forumu eski başkanı olarak görev yapmıştır.
Kim Holmes: Uluslararası Örgütlerle İşbirliğinden Sorumlu Bakan yardımcısı, Heritage Foundation eski başkan yardımcısı.
Benzer şekilde şimdiki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice geçmişte, CFR ve HI gibi düşünce kuruluşlarında akademisyen olarak görev yapmıştır.[26]
Hükümetlere uzman sağlamanın yanında think-tank’ler, görevlerinden ayrılan bürokratlara ve uzmanlara bünyelerinde yer vererek, söz konusu kimselere devlet yönetiminde elde ettikleri tecrübeleri paylaşma imkânı sunmaktadırlar. Bu yolla, söz konusu uzmanlar dış politika tartışmalarından kopmamakta ve kendilerine görev düştüğünde tekrar yönetim kademelerinde yer alabilmektedirler. Bu devir-daim ABD’ye has bir durumdur ve aslında Amerikan dış politikasının gücü de buradan kaynaklanmaktadır.[27]
Think-tank’lerin hükümete bu şekilde üst düzey bürokratlar yetiştirmesi, büyük ölçüde Amerika’daki yönetici elitin esnek yapısından kaynaklanmaktadır.[28] Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede hükümete bağlı bürokratlar ve bağımsız uzmanlar arasında keskin bir ayrım vardır. ABD’de ise durum tamamen farklıdır. Henry Kissinger, George Kennan, Dean Acheson, Zbnigiew Brzezinski, McGeorge Bundy, Strobe Tallbot, Madeleine Allbright, gibi birçok isim kariyerlerini devlet görevi ve think-tank’ler arasında bölüştürmüşlerdir.
Türkiye’de ise bu durum tersine işlemektedir. ABD’nin tersine Türk think-tank’lerinde görev yapan uzmanlar yürüttükleri görevlerden emekli olmalarının ardından bu kurumlarda çalışmaya başlamaktadırlar. Örneğin:
Gündüz Aktan: Washington Eski Büyükelçisi ve ASAM Eski Başkanı.
Faruk Loğoğlu: Washington Eski Büyükelçisi, ASAM Başkanı.
Ömer Engin LÜTEM: Emekli Büyükelçi, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Başkanı.
Armağan Kuloğlu: Emekli Tümgeneral, ASAM Jeopolitik ve Strateji Araştırmaları Masası Başkanı.
Edip Başer: Emekli Orgeneral, ASAM Yönetim Kurulu Başkanı.
Nüzhet Kandemir: Emekli Büyükelçi, ASAM Yönetim Kurulu Üyesi.
Tayyibe Gülek: Devlet Eski Bakanı, USAK Onursal Başkanı,
gibi isimler resmi görevlerinin ardından think-tank’lerde görev almışlardır. Bu durum, devlet kademelerinde görev almış olan üst düzey bürokratların tecrübelerini think-tank’lere aktarmalarına olanak sağlamıştır. Böylece, iki açıdan think-tank’ler önemli kazanımlar elde etmektedir.
Birincisi, devlet politikalarının oluşturulması ve uygulanması aşamalarını çok iyi bilen bu kimseler, think-tank’leri de bu konuda bilgi sahibi yapmakta ve söz konusu think-tank’lerin ilerleyen dönemlerde oluşturacakları araştırma ve analizlere tecrübelerini katmaktadırlar. İkincisi, think-tank’ler bünyesinde görev yapan bu kişiler, think-tank’lerin kredibilitesini arttırmakta ve siyasal karar alıcılar, think-tank’lerin tavsiyelerini daha fazla dikkate almaktadır.
Her iki ülkenin think-tank’leri ve bu think tank’lerin dış politikaya etkileri incelendiğinde, bazı benzerlikler olmasına rağmen, iki ülke arasında ciddi farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu farklılıkları üç ana başlıkta toplamak mümkündür.
Yapısal Farklılıklar
Siyasal karar alma sürecinde think-tank’lerin etkisini belirleyen en önemli faktör siyasal sistemdir. Türk ve Amerikan siyasal sistemleri arasındaki ciddi farklılıklar, think-tank’lerin etkisini birkaç yönden farklılaştırmaktadır. Özellikle, ABD’de yasama organının, Türkiye’ye nazaran dış politika sürecindeki ağırlığı, bu alanı etkilemek isteyen odaklara çok daha fazla imkân sağlamaktadır. Bu durum özellikle Amerikan think-tank’lerine yasama ve yürütme organlarında görev alan kimselerle özel ilişkiler kurma imkânı sağlamıştır. Amerikan sisteminin aksine, Türkiye’deki parlamento yapısı böylesi bir ilişkiye müsaade etmemektedir. Zira Türkiye’de karar alma süreci belli kurumların eşgüdümü ile ve genellikle dış etkilere kapalı olarak gerçekleşmektedir. Bu durum daha önce de vurgulandığı gibi, Amerikan sisteminin âdem-i merkeziyetçi yapısı ile zıtlıklar taşımaktadır.
Türk siyasal sisteminin ikinci farklı yönü ise, birçok parlamenter sistemin ortak noktası olan, sıkı parti disiplinidir. Türkiye’de yasama üyelerinin bağımsızlıkları büyük ölçüde sınırlanmıştır, çünkü parti politikaları parti yönetimi ve lideri tarafından şekillendirilmektedir. Bu nedenle think-tank’lerin yasama organına mensup kişilerle özel ilişkiler kurarak siyasal karar alma sürecini etkilemelerinin önü kesilmektedir. Böylesi bir engelle karşılaşan Türk think-tank’ leri için en pratik yol, bürokraside görev yapan kimselerle iletişim kurarak, bu kişiler üzerinden siyasal karar alma sürecini etkilemektir.
Kültürel Etkiler
Yapısal faklılıkların yanı sıra her iki ülkenin siyasal karar alma sürecinde think-tank’lerin etkisini belirleyen belirgin kültürel özellikler de vardır. Türkiye’deki think-tank’lerin gelişimini engelleyen/geciktiren önemli bir kültürel faktör, güçlü ve etkin bir girişimci sınıfın desteğinden mahrum olmalarıdır. ABD’de bağımsız girişimciler, hükümete bilgi ve tavsiye sağlamak amacıyla kurulan think-tank’lerin oluşumuna liderlik etmişlerdir.[29]
ABD’deki birçok think-tank varlığını ve başarısını, siyasi ve ideolojik görüşlerini siyasal karar alma mekanizmasına empoze etmeye çalışan girişimcilere borçludur. Robert Brookings, Andrew Carnegie ve Edwin Feulner[30] bu tür girişimcilere verilebilecek en iyi örneklerdir.
ABD’nin tersine Türkiye’de, kurulmasına özel sektör girişimcilerinin öncülük ettiği think-tank’ler, yaygın değildir. Türkiye’de think-tank’lerin kurulmasının özel sektörden ziyade devlet teşvikiyle gerçekleşmesi aslında her iki ülkenin, siyasal karar alma ve uzman görüşü arasındaki ilişkiyi farklı yorumladığını göstermektedir. Bu durum aslında, Türkiye’de siyasal karar alma mekanizmasında sağladıkları uzman görüşlerle önemli bir etkisi olan bürokratik sınıfın aksine, ABD’de bürokrasinin etkisinin, siyasal karar alıcılara tavsiyelerde bulunan bağımsız uzmanların varlığı nedeniyle sınırlı olmasıyla da açıklanabilir.
Son olarak ABD’de son derece gelişmiş olan “bağış yapma” ve entelektüel tartışmalara maddi katkı sağlama kültürünün, Türk girişimcileri arasında henüz tam olarak yerleşmemiş olması da her iki ülke think-tank’lerini farklılaştıran bir diğer etmen olarak değerlendirilebilir. ABD’deki birçok örneğin tersine Türkiye’de kişisel bağışlarla ayakta duran think-tank’lere rastlamak mümkün değildir.
Ekonomik Etmenler
Think-tank’lerin siyasal karar alma mekanizmalarına güçlü bir şekilde etki edebilmesi sadece yapısal ve kültürel etmenlere değil, aynı zamanda ekonomik gelişmişliğe de bağlıdır.[31]Diğer birçok kurum gibi think-tank’ler de faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdürebilmek için, sağlam finansal kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Ayrıca, düzenli finansal kaynaklara sahip olmak bu kurumlara uzun dönemli araştırma projelerinde yer alma imkânı verir ki, birçok devlet kurumu bu lükse sahip değildir.[32]
Daha önce de belirtildiği gibi think-tank’ler araştırma raporları, seminerler, atölye çalışmalar gibi birçok enstrümanla siyasal karar alma mekanizmasını etkilemeye çalışır. Doğaldır ki bu faaliyetler think-tank’lere belli maliyetler yüklemektedir.
ABD’de dev bütçelerle çalışan çok sayıda think-tank mevcut iken bu durum Türkiye’de farklıdır. Türkiye’de faaliyet gösteren think-tank’ler genellikle kısıtlı bütçelerle çalışmaktadır. Bu durum Türk think-tank’lerinin en büyük handikaplarından biri olarak ön plana çıkmaktadır.
SONUÇ
Siyasal karar alma mekanizması ülkelere has süreçler ile işlemektedir. Ülkeler dış politikalarını şekillendirirken de farklı aktörlerden farklı düzeylerde etkilenmektedir. 20. Yüzyıl’da ortaya çıkan ve büyük ölçüde ABD’ye has bir olgu olan think-tank’ler, özellikle Amerikan dış politikasının oluşumunda çok önemli bir rol üstlenmiştir. Şüphesiz bu etkinlik, siyasal, ekonomik ve kültürel birçok unsurun katkısıyla gerçekleşmektedir. ABD’nin mevcut siyasal, ekonomik ve kültürel yapısı, think-tank’lerin varlığı için bulunmaz bir iklim sunmaktadır.
Türkiye’de ise daha önce belirtildiği gibi, sıkı parlamenter sistemin doğal sonucu olarak, yasamanın dış politikanın oluşum ve uygulanma sürecinde etkili olamaması ve geleneksel Türk dış politikasının dış etkilere kapalı yapısı, think-tank’lerin dış politikadaki etkisini son derece sınırlı kılmaktadır. Bunun yanında, ülkenin kültürel ve ekonomik özellikleri de think-tank’lerin gelişiminin önünde ciddi bir engel olarak görülmektedir.
KAYNAKLAR
Abelson, D. E., (2002), “Think Tanks and U.S. Foreign Policy: An Historical Perspective”, US Foreign Policy Agenda, 7(13), 9-12.
Abelson, D. E., (1995), “From Policy Research To Political Advocacy: The Changing Role of Think Tanks in American Politics”, Canadian Review of American Studies, 25(1), 93-127.
Abelson, D. E., (2002), Do Think Tanks Matter? Assessing the Impact of Public Policy Institutes, Montreal: McGill-Queen’s University Press.
Abelson, D.E, Carberry, C.M., (1998), “Following Suit or Falling Behind? A Comparative Analysis of Think Tanks in Canada and the United States”, Canadian Journal of Political Science, 31(3), 525-550.
Akdemir, E., (2006), “Amerika’nın Ortadoğu Politikasının Şekillenmesinde Düşünce Kuruluşlarının Rolü”, Uluslarararası Hukuk ve Politika Dergisi, 2(8), 53-74.
Güvenç, S., (2007), “Türkiye’de Düşünce Kuruluşları ve Uluslararası İlişkiler Disiplini”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 13(4), 137-144.
Haass, R. N., (2002), “Think Tanks and U.S. Foreign Policy: A Policy-Maker’s Perspective”, US Foreign Policy Agenda, 7(13), 5-8.
http://www.whitehouse.gov/nsc/ricebio.html (20.03.2008).
Jacobs, L. R., and B. I Page, (2005), “Who Influences U.S. Foreign Policy?” American Political Science Review, 99 (1), 107-123.
Kürkçüoğlu, Ö., (1980), “Dış Politika Nedir? Türkiye’de Dünü ve Bugünü”, AÜSBFD, 35(1-4), 309-335.
McGann, J. G. and R.K. Weaver, (2002), “Think Tanks and Civil Societies in a Time of Change”, Think Tanks and Civil Societies: Catalysts for Ideas and Action, J. G. McGann-
R. K Weaver (Ed.), Washington:Transaction Publishers, 1-36.
McGann, J. G., (1992), “Academics to Ideologues: A Brief History of the Public Policy Research Industry”, Political Science and Politics, 25(4), 733-740.
McGann,J. G., (2002) “Think Tanks and The Transnationalızation of Foreign Policy”, US Foreign Policy Agenda, 7 (3), 13-18.
Parmaar, I., (2005), “Catalysing Events, Think Tanks and American Foreign Policy Shifts: A Comparative Analysis of the Impacts of Pearl Harbor 1941 and11 September 2001”, Government and Opposition, 40(1), 1-25.
Rich, A., (2004), Think Tanks, Public Policy, and the Politics of Expertise, London: Cambridge University Press.
Stone, D., (1996), Capturing the Political Imagination: Think-tanks and the Policy Process, New York: Routlage Publications.
Stone, D., (2000), “Non-Governmental Policy Transfer: The Strategies of Independent Policy Institutes”, Governance: An International Journal of Policy and Administration, 13(1), 45-70.
Stone, D., (2001), “Think Tanks, Global Lesson Drawing and Networking Social Policy Ideas”, Global Social Policy, 1(3), 338-360.
Weaver, R. K., (1989), “The Changing World of Think Tanks”, Political Science and Politics, 22(3), 563-578.
* Bu makale, Türkiye’de Stratejik Düşünce Kültürü ve Stratejik Araştırma Merkezleri: Başlangıcından Bugüne Türk Düşünce Kuruluşları adlı kitap içerisinde yayınlanmıştır.
**Arş. Gör., KTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
***Öğr. Gör., KTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölümü.
[1] J.G. McGann and R.K. Weaver, “Think Tanks and Civil Societies in a Time of Change”, Think Tanks and Civil Societies: Catalysts for Ideas and Action, J. G. McGann- R. K Weaver (Ed.), (Washington: Transaction Publishers: 2002), s. 1.
[2] J. G. McGann, Think Tanks And The Transnationalızation of Foreign Policy, US Foreign Policy Agenda, 7 (3), s. 13.
[3] McGann and Weaver, loc.cit.
[4] D. Stone, “Think Tanks, Global Lesson Drawing and Networking Social Policy Ideas”, Global Social Policy,1(3), 2001, s. 340.
[5] A. Rich, Think Tanks, Public Policy, and the Politics of Expertise, (London: Cambridge University Press, 2004), s.15.
[6] D. Stone, Capturing the Political Imagination: Think-tanks and the Policy Process, (New York: Routlage Publications, 1996), s. 14.
[7] D. Stone, “Non-Governmental Policy Transfer: The Strategies of Independent Policy Institutes”,Governance: An International Journal of Policy and Administration, 13(1), January 2000, s. 46.
[8] Ö. Kürkçüoğlu, “Dış Politika Nedir? Türkiye’de Dünü ve Bugünü”, AÜSBFD, 35(1-4), 1980, 309-335.
[9] S. Güvenç, , (2007), “Türkiye’de Düşünce Kuruluşları ve Uluslararası İlişkiler Disiplini”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 13(4), s. 141.
[10]J.G. McGann, “Academics to Ideologues: A Brief History of the Public Policy Research Industry”, Political Science and Politics, 25(4), Aralık 1992, s. 733.
[11]D.E. Abelson, Do Think Tanks Matter? Assessing the Impact of Public Policy Institutes,(Montreal: McGill-Queen’s University Press, 2002), s. 4.
[12] D.E. Abelson, “From Policy Research To Political Advocacy: The Changing Role of Think Tanks in American Politics”, Canadian Review of American Studies; Winter 95, 25(1), s.93.
[13] D.E. Abelson, “Think Tanks and U.S. Foreign Policy: An Historical Perspective”, US Foreign Policy Agenda, 7(13), s.10.
[14] ibid.
[15] Bazı akademisyenler Brookings Institution’ı birinci nesil think-tanklerin öncüsü olarak kabul etmektedir. Bkz., R. K. Weaver, “The Changing World of Think Tanks”, Political Science and Politics, 22(3), Sep., 1989, s. 564.
[16] ibid.
[17] Weaver, loc. cit.
[18] I. Parmaar, “Catalysing Events, Think Tanks and American Foreign Policy Shifts: A Comparative Analysis of the Impacts of Pearl Harbor 1941 and11 September 2001”, Government and Opposition, 40(1), Winter 2005, s. 14.
[19]E. Akdemir., “Amerika’nın Ortadoğu Politikasının Şekillenmesinde Düşünce Kuruluşlarının Rolü”,Uluslarararası Hukuk ve Politika Dergisi, 2(8), 2006, s. 58.
[20] Abelson, “Think Tanks and…”, op.cit., s. 165.
[21] Weaver, op.cit, s. 567.
[22] Abelson, “Thınk Tanks and…”, op.cit., s.12.
[23] Bu konuda kapsayıcı bir çalışma için bkz: L.R Jacobs and B. I Page, “Who Influences U.S. Foreign Policy?”American Political Science Review, 99 (1), February 2005.
[24] Abelson, “Thınk Tanks and…”,op.cit., s.11
[25] R. N. Haass, “Think Tanks and U.S. Foreign Policy: A Policy-Maker’s Perspective”, US Foreign Policy Agenda, 7(13), s.7.
[26] http://www.whitehouse.gov/nsc/ricebio.html (20.03.2008)
[27] Haas, loc.cit
[28] Weaver, op.cit, 570.
[29] D.E Abelson and C.M Carberry, “Following Suit or Falling Behind? A Comparative Analysis of Think Tanks in Canada and the United States”, Canadian Journal of Political Science 31(3), September 1998, s. 546.
[30] Edwin Feulner Heritage Foundation’un kurucusudur.
[31] İbid., s. 550.
[32] İbid.