Mazhar Yasin Tüylüoğlu
Uluslararası İlişkiler ve Dünya Gündemi Analizleri‘ni kurduğum günden beri ilk kez bir konu hakkında arka arkaya iki ayrı yazı yayınlamış olacağım fakat Nabucco, bundan daha fazlasını hak eden bir proje. Önceki yazıda genel bilgiler ve yorumlara yer vermiş, derine inememiştik. Bu yazıda ise Nabucco Projesi’nde dikkati çekmeyen, üzerinde durulmayan ve basında fazlaca yer bulamayan gelişmelere değineceğiz.
Bilindiği üzere Nabucco, Avrupa’nın enerjide Rusya’ya olan bağlılığını azaltmayı (ortadan kaldırmayı değil) ve Avrupa Birliği’nin, doğusundaki ülkelerle olan ilişkilerini geliştirmeyi hedeflemektedir. 3300 kilometre boyunca, üzerinden geçtiği ülkeleri birbirine bağlayacak olması bir yana, modern küresel konjonktürdeki en önemli zenginlik olan enerjinin söz konusu ülkeler tarafından paylaşılacak olması da Nabucco’nun yalnızca ekonomik faydadan ibaret olmadığının göstergesidir. Dolayısıyla, Nabucco Projesi’ne siyasi açıdan bakıldığında işlerin karmaşık hale gelmesi engellenememektedir. Bu durumun en önemli sonucu da, boru hatlarını besleyecek olan doğalgazın veya petrolün (biz burada genel anlamda enerji diyeceğiz) hangi yollarla, kimler tarafından, hangi miktarda projeye aktarılacağı sorunudur. Boru hatlarını, canlılardaki damarlara benzetirsek, içinden kan geçmeyen damarların hiçbir işe yaramayacağını söyleyebiliriz. Yani boru hatları hayati sıvı olan enerjiyi bir yerden bir yere taşımakta kullanılan araçlardır.
İşte tam da bu noktada olayın siyasileşmesine sebep olan devletlerden Rusya Federasyonu önemli bir çıkış yaptı ve başbakan Vladimir Putin “Bazı devletlerin toprağı kazıp borular döşemesi bizim için sorun teşkil etmez” diyerek içi doldurulamayacak olan bir boru hattı inşa etmenin gereksiz olduğunu belirtti. Bir diğer önemli aktör, ABD ise, projeyi açıktan desteklememekte. Fakat Amerika’nın projeye karşı olduğunu söylemek henüz mümkün değil. Zira projeye gaz vermesi planlanan İran, iç siyasi tartışmalarla boğuşmakta ve Nabucco’daki geleceği tartışılmaktadır. ABD’nin tavrının İran’daki gelişmelere göre şekilleneceğini tahmin etmek zor değil. Buna karşılık projenin ana kaynağıAzerbaycan‘ın, ispatlanmış yaklaşık 1.5 trilyon metrüplük doğalgaz rezervinin, Nabucco’nun kapasitesi olan yıllık 31 milyar metreküpü tek başına karşılaması da beklenmemektedir. Ankara’daki imza töreninde hazır bulunan Irak başbakanı Nuri El-Maliki’nin de Nabucco’ya gaz vermeye hevesli olduğu bilinmektedir. Ayrıca bölgede Türkiye’nin öncülüğünde yaşanan bu hızlı jeopolitik gelişmelerden dışlanmak istemeyen Suriye de projeye dahil olmak istemektedir. Enerji ihracının büyük çoğunluğunu Rusya’ya yapan Türkmenistan ise, bu ülkenin doğalgaz alımını azaltması üzerine, artan doğalgazı Nabucco’ya verebileceğini belirtmiştir.
Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç ise, başbakan ile enerji bakanı tarafından dile getirilen ve Rusya’nın da Nabucco’ya dahil olabileceğini öngören planın, Nabucco’yu ana amacından bir hayli saptıracağıdır. Buna rağmen projeyi, Rusya’yı küstürmeden hayata geçirmek esas alınmalıdır. Rusya-Türkiye arasındaki Mavi Akım‘ın, Rusya-Bulgaristan-Yunanistan arasındaki Burgaz-Dedeağaç‘a engel olmadığı gibiNabucco‘nun da Mavi Akım-2‘ye engel olmaması gerekmektedir. İran’daki durumun kritik olması bu ülkeden gelecek doğalgazı da askıda bırakmaktadır. Buna karşılık da Türkmenistan, Irak ve Suriye gibi seçenekleri değerlendirmek, hem boru hatlarının boş kalmasını önleyecek hem de Türkiye’nin bahsi geçen ülkelerle ilişkilerini kuvvetlendirecektir. Nabucco Projesi’ni hiçbir baskıya veya tehdide boyun eğmeden hayata geçirmek, bölgesel ve küresel politikalarda Türkiye’nin elini güçlendirecek, Türkiye’den Avrupa’ya giden otoyolların yanına inşa edilecek olan enerji yolları da Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecini hızlandıracaktır.