Piyasaların Dolar Çıkmazı ve Yeni Küresel Para Birimi Arayışı
Özgür Tüfekçi
1929 Ekonomik Buhranı’ndan beri dünya piyasalarının yaşadığı en büyük krizlerden birisi olan 2008 ekonomik krizi Amerika Birleşik Devletleri’nin ve aynı zamanda doların piyasalardaki hegemonyasının sorgulanmasına sebep oldu. Tabiri caizse kocamış kurdun başına gelenlerin ABD’nin de başına gelip gelmeyeceği piyasalarda konuşulmaya başlandı. Bazıları bu tartışmaları bir sonraki safhaya taşıyıp Liberalizm’in doğru bir seçim olmadığı ile ilgili makaleler yazıp; söylevler de bulundular. Ben, bu makalede bu kadar teorik bir incelemeden daha ziyade doların piyasalar üzerindeki egemenliğini yıkmaya yönelik olarak uluslararası arenada yer alan çeşitli oyuncuların girişimlerinden bahsedeceğim.
Çin Halk Cumhuriyeti ve “Renminbi”:
Şu ana kadar, bahsettiğimiz girişimler ile ilgili olarak beş farklı ülkeden; beş farklı öneri yapılmıştır. Bunlardan ilki Çin Halk Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Zhou Xiaochuan’dan geldi. Xiaochuan, hem İngilizce hem de Çince yazdığı makalesinde, varolan uluslararası para sistemindeki riskler dolayısıyla herhangi bir ülkeye bağımlı olmayan rezerv para biriminin oluşturulması gerektiğini belirtmiş ve bunun gerçekleştirilmesi içinde Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından 1969 yılında global ekonomik işlemleri desteklemek için yetersiz likitide olduğu endişeleri yüzünden Bretton Woods sabit kur rejiminde oluşturulmuş olan SDR’yi (Special Drawing Rights, türkçesi Özel Çekme Hakları) önermiştir[1].
Diğer taraftan, yine Çin Halk Cumhuriyeti öncülüğünde, SDR kullanılması önerisinden daha önemli bir girişim Uzak Asya’dan başını kaldırmış, doların koltuğunu sallamaktadır. Bu büyük rakibin adı “Renminbi”. Çin hükümeti, partner ülkeler ile yaptığı ticarette bu para birimini kullanmaktadır ki bu ülkeler arasında Arjantin, Beyaz Rusya, Endonezya, Malezya ve Güney Kore bulunmaktadır[2]. Bu gelişim seyrinde devam edecek olması durumunda Asya’nın rezerv para biriminin “renminbi” olacağı birçok uzman tarafından tahmin edilmektedir. Bu önerinin bize ifade ettiği gibi, Çin varolan insan potansiyelini çok etkili ve verimli bir şekilde kullanmakta; önemli ve yerinde politikalar üreterek bu potansiyeli dünyanın en büyük süper gücü olma hedefine yönelik kullanmaktadır.
Çin’in bu önerisine yönelik beklenen tepki hızlı ve garip bir şekilde geldi. ABD Maliye Bakanı Timothy Geithner’ın Çin’in bu önerisinin üzerinde düşünülmeye değer olduğu yönünde yaptığı ilk beyanatlar[3] piyasaları şok etse de ertesi gün bu açıklamalarını düzelten Bakan, dolara alternatif arama girişimlerinin abesle iştigal olduğunu belirtti[4].
Venezuela ve “Sucre”:
Başka bir öneri ise Venezuela’nın efsane Başkanı Hugo Chavez’den geldi. Chavez, Güney Amerika’da Avrupa Birliği benzeri bir para bölgesinin oluşturulmasını ve para birimi olarak da “sucre”nin benimsenmesini önermiş ve bu öneri, Latin Amerika için Bolivarcı Alternatif (ALBA)örgütü üyeleri tarafından kabul edilmiştir. Örgütün oldukça geniş ve etkin olduğu söylenebilir; üyeleri arasında Venezuela, Küba, Bolivya, Dominik Cumhuriyeti, Honduras, ve Nikaragua yer almaktadır[5].
Venezuela menşeili bu girişimin temel dinamiği dolar ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliğinin sonlandırılmasıdır ki bu açıkça Chavez tarafından dillendirilmektedir. Bu konuda Chavez, ABD ve G-20 ülkelerini sert bir şekilde eleştirmekte ve bu ülkelerin gelişmekte olan ülkelere baskı uygulamaktan vazgeçmelerine ve aynı zamanda artık piyasalara hakim olan doların bu egemenliğinin sonlandırılması gerektiğine yönelik çağrılarda bulunmaktadır. Daha öncede belirttiğim gibi bu çağrılar ALBA üyesi devletlerde yankı bulmuş ve “sucre”nin kullanılması geniş ölçüde benimsenmiştir. Görünen o ki, Latin Amerika son yıllarda kıtaya iyice yerleşmekte olan ABD karşıtlığını daha da pekiştirmekte ve yüzyıllarca sömürge olarak yaşanılan zamanların artık geride kaldığını üstüne basarak ifade etmeye çalışmakta.
İran ve Ortak Para Birimi:
Tüm bu yaşananlar sırasında, ABD’nin, Kuzey Kore ile birlikte en büyük korkulu rüyası olan İran’ın oyunun dışında kalması tabiki beklenemezdi. İran’da yeni para birimi oluşturulması için yapılan öneriler furyasına katılmış ve bu konu üzerine öncelikle bölgesel bir girişim başlatılması için teklifte bulunmuştur. İran’ın kendine has üslubu ile tanınan lideri Ahmadinejad tarafından dillendirilen tasarıya göre öncelikle Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler (Türkiye, İran, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) 2015 yılına kadar kendi aralarında serbest ticaret bölgesi oluşturmalı ve ortak bir para birimi belirlemelidirler. Akabinde bu, komşu ülkelere ve diğer ülkelere de yaygınlaştırılmalıdır[6].
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı demografik ve ekonomik potansiyeli yüksek olan bir örgüttür. Üye ülkelerin toplam nüfusu yaklaşık 420 milyon ve ekonomik büyüklükleri yaklaşık 2 trilyon dolardır. Fakat bunlar kağıt üzerinde varolan gerçeklerdir. Bu tasarının, pratiğe aktarıldığında ne kadar başarılı olabileceği veya olamayacığı 2010 yılında EİT’nin toplantısında Ahmadinejad tarafından dile getirildikten sonra ortaya çıkacaktır.
Kazakistan ve “Acmetal”:
Yeni para birimi üzerine bir başka teklif, bu konu ile 2003 yılından beri ilgilenmekte ve öneriler yapmakta olan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’den geldi. Kazakistan’ın büyük lideri yeni bir dünya para birimi oluşturulmasını ve bunun “acmetal” olarak adlandırılmasını teklif etti[7]. “Acmetal” kelimesi ‘acme’ (zirve) ve ‘capital’ (sermaye) kelimelerinin bileşiminden türetilmiştir.
Nazarbayev’in diğer bir önerisi ise; “yevraz” veya “altyn”in Avrasya Ekonomik Toğluluğu Örgütü üyeleri (Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya ve Tacikistan) tarafından ortak para birimi olarak kullanılması olmuştur. Fakat bu öneriler uluslararası arenadaki oyuncular tarafından çok fazla takdir edilmedi. Bunun sebebini şöyle ifade edebiliriz; Nazarbayev uluslararası arenada Avrasyacılık düşüncesinin önemli destekleyicilerinden biri olarak bilinmektedir. Avrasyacılığında çok özet bir tanımla Amerika’nın anti-tezi olarak ifade edilmesi durumunda; Nazarbayev’in her türlü teklifinin tamamen Amerikan egemenliğini hedef aldığı düşünülmekte ve rağbet görmemektedir. Bu bakış açısına rağmen şaşırtıcı olan şudur ki Nazarbayev’in teklifi 1999’da Nobel Ödülü’ne layık görülmüş Prof. Robert Mundell (Columbia Üniversitesi Öğretim Üyesi) tarafından desteklenmiştir[8].
Rusya ve Konvertebl “Ruble”:
Bu öneriler arasında sonuncu fakat Türkiye için çok farklı bir anlamı olan ise Rusya’da seslendirilen, bir anlamda Çin’in teklifi ile uyuşan küresel para birimi olarak SDR’nin kullanılmasıdır. Buna ilaveten, son 50 yıldır temel rezerv para birimi olarak kullanılan “dolar”, “pound”, “euro” ’nun (mark, frank) yanısıra “ruble” ve “renminbi”nin de bunların arasına katılması ve konvertebl olmasıdır[9]. Bu amaca yönelik olarak, Rus Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in önde gelen danışmanlarından Arkady Dvorkovich’in verdiği beyanatlardan anlaşıldığına göre yeni bir küresel para biriminin oluşturulmasında Çin ve Rusya ortak hareket etme eğilimindedirler.
Şimdi gelelim Rusya’nın komşu ülkeler ile ticarette rubleyi kullanma girişimine. Açıkcası bu gelişme, Türkiye’de Rusya ile ticaret yapan kesimleri oldukça heyecanlandırdı. Çünkü Rusya, aşağıda verilen rakamlardan da anlaşılacağı üzere Türkiye için önemli bir ortaktır. Geçtiğimiz yılın (2008) rakamlarını incelediğimizde görmekteyiz ki; Türkiye’nin ithalatında ($ 31.364.519.000) Rusya birinci sırada yer alırken; ihracatında ($ 6.477.485.000) yedinci sırada yer almaktadır. Tam bu noktada söylemek gerekir ki; rublenin kullanılmasını isteyenlerde, var olan bu dış ticaret açığının Türkiye’nin lehine dönmesini sağlayacağından, desteklerini esirgememektedirler.
Ruble bölgesi oluşturma girişimlerini iki açıdan ele almakta fayda var. İlk olarak kısa vadeli düşünüldüğünde, piyasa oyuncularının, Rusya’dan alacaklarının temin edilmesinde rublenin kullanılması büyük bir avantaj sağlayacaktır. Özellikle bu konu ile ilgili olarak, Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Sayın Ali Çandır da bir açıklama yapmış ve açıklamasında “…Başta Rusya olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu ve Türk Cumhuriyetleri ile ticarette Ruble’yi kullanır hale gelmemiz, ihracatçılarımız ve müteahhitlerimiz açısından mevcut alacaklarını tahsil etmede ciddi kolaylıklar sağlayacaktır. Aksi halde önümüzdeki aylarda Rusya’da beklenen devalüasyon dolayısıyla ilgili tüm kesimlerimiz ciddi zararlarla karşılaşacaktır… “[10] demiştir.
Bu ve buna benzer beklentiler birçok kesim tarafından dile getirile dursun biz ruble bölgesinin oluşturulmasının uzun vadeli sonuçlarına bakalım. Öncelikle, ekonomik perspektiften bakıldığında ruble kullanımı, Türkiye’nin ihracat rakamlarını oldukça yukarılara çekecektir. Bu konuda İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi de oldukça iyimser. Şu anki ihracat rakamının yaklaşık olarak 6.5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkabileceğini belirtmekte[11].
Uluslararası İlişkiler açısından bakıldığında ise Rusya ile ruble bölgesi oluşturulması, üzerinde çok konuşulan adeta bir psikolojik baskı unsuru oluşturan stratejik partnerlik makamına ulaşılmasına yol açabilir. Malum 1950’lerden sonra Türkiye’nin kimlerle stratejik partner olduğu kimlerle olmadığı sürekli sorgulanır olmuştur. Bu tarz açılımlar, Türkiye’nin dış politikasında daha fazla bağımsız olmasını sağlayacaktır. Tabiki dengeyi sağlayabilmek uluslararası arenada varolabilmenin temel unsurudur. Yoksa, Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail arasında mevcut olan ilişki şekline dönebilecek bir Rusya-Türkiye ilişkisi planlanan ve istenilen bir son olmayacaktır.
Rusya ile ticarette rublenin kullanılması Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından da desteklenmiş ve Bakanlar Kurulu’nun Türk Lirasını Koruma Kararnamesi’nde değişiklik yaparak rublenin de konvertebl para birimleri arasına katılmasını sağlamasıyla büyük bir engel aşılmıştır. Bu süreç içerisinde Garanti Bankası’da öncülük yaparak rubleyi kullanan Türk ihracatçısına büyük destek vermiştir.
Sonuç olarak, Türkiye açısından bu gelişmeler krizden kurtulmak, sağlıklı bir ekonomik gelişme sağlayabilmek ve var olan stratejik önemini, doğru politikalar ve uygulamalar ile daha da pekiştirebilmek için büyük bir fırsat oluşturabilir. Diğer taraftan, yeni öneriler ile gelen ülkeler için, varolan hassas durum, ekonomik kriz ile başaçıkabilmenin yanısıra uluslararası arenada güç elde edebilmenin de bir anahtarı olarak görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri tarafında ise durum çok daha vahimdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası adım adım dünyanın süper gücü olma hedefine ilerleyen ve bunu 1970’lerden sonra başaran ABD için, krizin yarattığı sarsıntının, koca kurdu ne kadar hırpalıyacağı yada Barack Obama ile yakalanan ivmenin tüm bu girişimleri bastırıp bastırmayacağı tam bir muamma, bu noktada zaman bizlerin aydınlatıcısı olacaktır.
* Bu Makale, BORSANOMİ Dergisi’nin 21. Sayısında yayınlanmıştır.
[1] The Dollar as a Reserv Currency, The Economist, 26 Mart 2009.
[2] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[3] Global Currency Flies with Push from Russia and Slip from Timothy Geithner, Guardian, 26 Mart 2009.
[4] China Calls for New Global Currency to Replace Dollar, Los Angeles Times, 25 Mart 2009.
[5] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[6] “İran`daki EİT zirvesinde hangi kararlar alındı”, www.tumgazeteler.com, 12 Mart 2009.
[7] “Euro dolar tarih mi olacak?”, www.gazeteport.com.tr, 19 Mart 2009.
[8] At G-20 Kremlin to Pitch New Currency, The Moscow Times, 17 Mart 2009.
[9] Lowrey, A., “The List: Ditching the Dollar”, Foreign Policy, Nisan 2009.
[10] “Rusya ile ticarette ruble kullanılmalı”, www.ajansbir.com, 14 Ocak 2009.
[11] “Rus Rublesi’ni kabul eden ilk bankaya Laleli, Osmanbey akacak”, Radikal Gazetesi, 5 Mart 2009.