Doğu Türkistan’da Neler Oluyor?

Mazhar Yasin Tüylüoğlu

 

Geçtiğimiz günlerde Çin’in batı sınırında yer alan ve Doğu Türkistan olarak bilinenŞincan-Uygur Özerk Bölgesi‘ndeki bir oyuncak fabrikasında çalışan Türk işçilerin, ekonomik kriz bahane edilerek işten çıkarılmalarıyla başlayan gerginlik, bölgede yaşayan iki etnik grup (Türkler ve Han Çinlileri) arasında yaşanan çatışmalarla artarak devam ediyor. Başkent Urumçi’de yoğunlaşan protestolarda Uygurlar’a karşı orantısız güç kullanmakla suçlanan Çin hükümetinin bu tavrı diğer icraatlarının yanında hafif kalmaktadır. Zira 3000 yıldır süregelen ve Çin ile özdeşleşen “Asimilasyon Politikası“, bölgede yaşayan Müslüman Türkler’e karşı uygulanmaktadır. Temelde, ülkenin diğer bölgelerinde yaşayan etnik Han Çinlilerini Doğu Türkistan’da iskan etmek suretiyle, bölgedeki Türkleri azınlık konumuna düşürmeyi amaçlayan bu politika, çok uzun yıllardır kimliklerini korumayı başarabilmiş Türklerin tepkisi ile karşılaşmıştır. Olaylarda birçok aktör rol oynamaktadır. Bunlardan ilki ve asıl sorumluÇin Halk Cumhuriyeti‘dir (ÇHC). Çin, daha önce Tibet‘te, Burma‘da yaptıklarını Doğu Türkistan üzerinde tekrarlamakta, asimilasyon yoluyla soykırıma sebebiyet vermektedir. İkinci ve en önemli aktör olarak Uygur Türkleri‘ni göstermek mümkün. Kendi devletlerini kurmaları engellenen, ülkelerinde yaşama imkanları kısıtlanan, çalışma şartları giderek zorlaştırılan yaklaşık 8 milyonluk bu topluluk, kritik bir evreden geçmekte, başka kimliklerle varolma veya tümden yokolma seçenekleri arasında sıkışmış bulunmaktadır.

Doğu Türkistan’da yaşananların diğer aktörleri ise uluslararası nitelik taşımaktadır. Bunlar arasında Amerika’da faaliyet gösteren Dünya Uygur Kongresi ve kuruluşun lideri Rabiya Kadir ile Kadir’in Japonya bağlantıları gösterilebilir. ÇHC’nin olayları kışkırtmakla suçladığı bu teşekküle “sütten çıkmış ak kaşık” demek mümkün olmasa da, gerginlikten sorumlu tutmak yanlıştır. Dünya Uygur Kongresi, El-Kaide ve Taliban gibi terör örgütlerine mensubiyeti bilinen birçok üyeye sahiptir. Özellikle dış mihraklar tarafından kışkırtılan bu gibi kişilerin olaylarda parmağı bulunduğunu, Çin polisini tahrik etmek suretiyle, polisin Uygur halkına saldırmasına yol açtığını söyleyebiliriz. Çin’i etnik problemlerini kullanarak yıpratmayı amaç edinen güç odakları, olaylar sırasında yaşanacak can kayıplarını da önemsememektedirler.

Son olarak en şanssız ve olaylardan en kötü şekilde etkilenen/etkilenecek olan aktör ise Türkiye‘dir. Geçen yazılardan birinde bahsettiğimiz üzere, günümüz dünyasında bölgesel süper güçlere baskı uygulamak imkansız hale gelmiştir. Türkiye’nin yaşananlar karşısında tercih edebileceği iki seçenekten biri olan Çin’i caydırmaya çalışmak (rest çekmek, tehdit etmek vb) bahsi geçen ilke doğrultusunda mümkün gözükmemektedir. Hatta ÇHC ile restleşmek ters tepebilir, beklenen sonuçları doğurmayabilir. Hiçbir devletin Çin ile karşı karşıya kalmak istemeyeceği de göz önünde bulundurulduğunda daha makul olan ikinci seçenek gündeme gelmektedir:Doğu Türkistan’da yaşanan olayların bir an evvel durdurulması, daha fazla kan akmaması için ÇHC’nin huyuna gitmek, içişlerine karışılmadığının altını çizerek mutabakat zemini aramak. Diplomaside bazen tavizler vermek veya karşı tarafın sizin taviz verdiğinizi düşünmesi hedefe daha kolay ulaşılmasını sağlayabilmektedir. Bu bağlamda, Şincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananlara kayıtsız kalmamalı, devlet bazında yapılabilecek tüm girişimleri yaparken, toplum bazında da ruhen ve kalben soydaşlarımıza destek olmalıyız.

Previous post European Monitors in Georgia: A Case of Great Expectations?
Next post Who Are the Uighurs? What motivates China’s restless Muslim minority?

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.