Kitap Analiz: Maddi Uygarlık (Gündelik Hayatın Yapıları, Mübadele Oyunları, Dünyanın Zamanı-3 Cilt)

Fernand Braudel

Çevirmen: Mehmet Ali Kılıçbay

İmge, Ocak 2004

Ümit Çalık*


BRAUDEL:

Finans tarihi açısından incelediğim Maddi Uygarlık isimli üç ciltlik eserin yazarı Fernand Braudel 1902-1985 yılları arasında yaşamış bir Fransız tarihçidir. Yazarın tarih alanında verdiği en önemli eserlerden ilki; 1949 yılında yayımlanan İkinci Filip döneminde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası isimli eseridir. Braudel’ in biyografisini anlatan kaynaklarda, yazarın bu eserini 1945-1949 yılları arasında, Naziler tarafından esir alındığı süre içerisinde hiçbir kaynağa başvurmadan yazdığı yeralmaktadır. Benim incelediğim üç ciltten oluşan Maddi Uygarlık isimli eser ise Bradel’ in olgunluk dönemi eseri olma özelliği taşımaktadır. Braudel Annales ekolüne mensup bir tarihçidir. Annales okulu 1929 yılında Marc Bloch ve Lucien Febvre tarafından kurulmuştur. Genel olarak Braudel, Anneles Okulu’ nun ikinci nesil temsilcisi olarak gösterilir. Annales Okulu ismini tarih bilimine toplum bilimleri yöntemlerini uygulaması ile duyurmuştur. 20. yüzyıla kadar tarih yazınında önemli siyasi, askeri olaylar ve kişiler hakimken 20. yüzyılla birlikte bu tarih yazınına/anlatımına tepki gelmiştir. Annales Okulu bu çerçevede ele alınabilir. Anneles Okulu’ nda tarihin öznesi sıradan insan ve onun gündelik ilişkileridir. Ayrıca Anneles Okulu’ yla birlikte tarih diğer sosyal bilimlerle işbirliğine gitmiştir. İktisat da bu bilimlerden biridir. Anneles okulu iktisat tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. Braudel tarihçiliğinin yanı sıra coğrafyacıdır da. Bir coğrafyacı olan Fernand Braudel tarihi diğer sosyal bilimlerle birlikte ele alan Anneles Okulu içerisinde önemli bir yere sahiptir.

İncelediğim esere dönersek; eserin Türkçe versiyonunun Gündelik Hayatın Yapıları, Mübadele Oyunları ve Dünyanın Zamanları olarak üç cilt halinde olduğunu görebiliriz. Kanımca, eserin üç ciltten oluşması Braudel’ in tarihi ele alışında kullandığı yöntemin yansımasıdır. Braudel eserinde dünya tarihini hiyerarşik bir yapıda ele almıştır. Birinci cilt, insanların gündelik hayatlarına, ikinci cilt ekonomiye, pazara, sonuncu cilt ise kapitalizme ayrılmıştır. Eserin ilk cildi insanların gündelik yaşamlarını detaylı bir şekilde ele almaktadır. Bu ilk ciltte; nüfus, gündelik tüketim ve lüks tüketim, yiyecekler, içecekler, giyim, madenler, enerji kaynakları, kentler ve nihayet incelememizin temel unsurlarından para detaylı bir şekilde tarihsel süreç içerisinde ele alınmıştır. Eserin ilk cildini incelediğimizde gözümüze ilk çarpan, insanların gündelik hayatlarında temas halinde oldukları, kullandıkları, tükettikleri maddi varlıkların, maddenin tarihinin anlatılmasıdır. Örnek verecek olursak; pirinç, mısır, buğday gibi yiyecek maddelerinin tarihlerine detaylı olarak eserde yer verilmiş; bu maddeler üzerinden farklı coğrafyalardaki insanların, toplumların tarihi anlatılmıştır.

 

PARA:

Braudel’ e göre para girdiği her toplumda bir takım toplumsal değişimlere yol açmaktadır. Sıradan insanlar ilk etapta bu yeni ayni yükümlülüklere dayalı sistemden paraya, nakdi yükümlülüklere dayalı sistemi anlamakta güçlük çekmekte; hatta bu yeni ekonomik düzenden “nefret” etmektedirler. Eskiden ayni olarak yerine getirilen yükümlülüklerin yerini paranın ekonomiye girişiyle birlikte nakdi yükümlülükler almıştır. Sıradan insanların vergi, kira gibi giderlerini karşılamak için paraya ihtiyaçları vardır. Braudel’ e göre para ekonomisinin gelişmesinin yayılmasının başlıca itici gücü modern devlettir. Modern devlet asker ücretleri, memur maaşları, vergiler gibi yollarla gündelik hayata para enjekte etmekte ve gündelik hayattan para çekmektedir. Paranın gündelik hayata girişiyle birlikte maliyeci, finansçı, tuz vergisi toplayıcısı, rehinci gibi meslekler toplumsal alanda iyi konumdadırlar. Sıradan insanlar, para ekonomisinin gelişimyle yükselen bu mesleklerden insanlara çok da sempatiyle bakmamaktadırlar.

Aslında Braudel’ e göre para bir ihtiyaçtır. Özellikle ekonomik ritimlerin fazlalığı, ekonomik canlılık, hareketlilik, iktisadi döngüler parayı bir ihtiyaç olarak ortaya çıkarmaktadır. Fakat parasal ekonominin bir de maliyeti vardır. Toplumlar ancak bu maliyete katlanabildikleri ölçüde parasal ekonomiye geçiş yapmaktadırlar. Paranın eski dönemlerden beri bir ihtiyaç olduğunu Braudel eski uygarlıklardan çeşitli örnekler vererek açıklamıştır. İlk şekliyle para çeşitli maddelerden oluşmaktadır. Farklı toplumların para olarak kullandıkları farklı maddeler vardır. Bu açıdan düşündüğümüzde; uluslar arası düzeyde tek bir para cinsinin hakim olması uluslar arası ekonomi ve ticaretin bugünkü gelişmişlik düzeyine ulaşmasında anahtar rolü oynamıştır. İlkel paraya baktığımızda çeşitli coğrafyalarda çeşitli cinslerde paraların geçerli olduğunu görüyoruz. Braudel’ in anlatımından özellikle paranın geçerliği olduğu coğrafi sınırlar içerisinde geçerli olan maddelerin para olarak kabul edilen maddenin belirlenmesinde rol oynadığını görüyoruz. Kimi coğrafi bölgelerde tuz, kimi bölgelerde pamuklu bezler, kimilerinde ise deniz kabukları para olarak kullanılmıştır. Braudel’ in özellikle deniz kabuklarından oluşan paralar hakkındaki yorumları dikkat çekicidir. Braudel bugün kullandığımız paranın ilk şeklinin bu deniz kabuklarından oluşan ve ilk defa Afrika kıtasında Kongo kıyılarında kullanılmaya başlanan bu ilkel para olduğunu belirtmektedir. Bildiğimiz gibi bugün kullandığımız kağıt paranın itibari değeri vardır. Kağıt para maddi olarak tek başına herhangi bir değere sahip değildir. Aynı şekilde deniz kabuklarından oluşan bu ilkel para da tek başına herhangi bir değere sahip değildir, sadece itibari değere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında bugün kullandığımız anlamda modern paranın atası Afrika medeniyetleri tarafından bulunmuş ve yaygın olarak kullanılmıştır. Deniz kabuklarından oluşan paraları bir yana bırakıp Braudel’ in maddi coğrafya-para ilişkisine verdiği örneklere  bakarsak; Alaska ve Büyük Petro Rusya’ sında kare şeklinde kürkler, Koloni Amerika’ sında tütün, şeker, kakao bunlardan bazılarıdır. Avrupa’ nın giderek dünyanın çeşitli bölgelerine, özellikle Afrika kıtasına artan girişiyle, penetrasyonuyla,  bu ilkel paraların kaderleri paralel olmuştur. Bahsettiğimiz ilkel para türlerinin hepsinin tedavülü artmış ve Avrupa’ nın egemen paralarının karşısında hızla değersizleşmişlerdir.

 

İlkel kurumlardan, yapılardan modern olanlarına geçiş bir anda olmamıştır. Bu parasal dönüşüm için de geçerlidir. Braudel eserinde bu noktanın altını çizmiştir. Modern para dünyanın çeşitli bölgelerine çok çeşitli tarihlerde girmiştir. Örneğin; 18. Yüzyılda Kafkaslarda kırsal bölgede sikke geçmemektedir. Bu coğrafyada takas ekonomisi hüküm sürmektedir. Hatta bölgenin hükümdarı Osmanlı padişahına vergiyi bezler ve köleler şeklinde mal cinsinden ödemektedir. Braudel 20. Yüzyılda dahi benzer durumun çeşitli bölgelerde geçerli olduğunu anlatmaktadır. Örneğin Korsika ancak 1. Dünya Savaşı’ ndan sonra işleyen bir parasal ekonomi alanı haline gelebilmiştir.15. ve 16. Yüzyıllara baktığımızda takas fuarları hala popülaritesini devam ettirmektedir. Hatta Alman imparatorluk memurları ücretlerini buğday, tereyağı, hayvan gibi mallar cinsinden ayni olarak almaktadırlar.

 

Braudel’ in kurduğu piramite benzer hiyerarşik yapının ışığında; en alt katta, zeminde takas, ilkel paralar, ticareti gerçekleştirmek için eski, ilkel çareler; üst katta ise görece modern sayılabilecek madeni paralar, altın, gümüş, bakır paralarla yapılan ticaret ve büyük ticari piyasalara yönelik spekülasyonla kambiyo senetlerine kadar uzanan bir kredi yelpazesi  yeralmaktadır. Madeni para piyasasına bakıldığında, çeşitli değerlerde farklı madenlerin para olarak kullanıldığını görürüz. Bunlardan her biri birbirine belirli oranlarla bağlıdır. (Biri diğerinin onda biri gibi değerlemelerle) Bu karmaşık sistemde her maden farklı miktarlarda ticareti sağlamaktadır. Örneğin; küçük miktardaki gündelik ihtiyaçlar için yapılan değişimleri altın paralarla ödemek oldukça güçtür. Tersi bir durumda da yani büyük miktardaki değişimlerde de değersiz madenleri kullanmak zordur. Braudel’ e göre bu parasal sistemde her madeni paranın farklı bir görevi vardır.Her para cinsi farklı sosyal sınıflara aittir. Piramitin en altında fakir insanlara ait bakırdan başlayarak, gümüş orta sınıf tüccarlara, olağan mübadelelere, altınsa hükümdarlara ve büyük tüccarlara aittir. Madeni paralar birbirleriyle rekabet içerisindedirler. Bu üç madenin içerisinde bakır en zayıf olanıdır. Çünkü bakır daha çok hasta, güşsüz ekonomilerin kullandığı bir paradır. Bahsettiğimiz mücadelede bakır altın ve gümüşün yanında geride kalmaktadır. Altın ve gümüş arasında ise kıyasıya bir rekabet yaşanmaktadır. İki para biriminin değerleri birbirlerine göre zaman içerisinde dalgalanmıştır. Bu iki madenin değerlerinin dalgalanmasının başlıca nedeni üretimlerinin düzensiz olması, kesintilere maruz kalmasıdır. Braudel eserinde tasarruf ve iddihardan da bahsetmiştir. Bu madeni paraların bir kısmı değerlerinin dalgalanmasının da etkisiyle yastık altına gitmektedir. Bireylerin tedavüle sokmayıp ellerinde tuttukları paranın dışında dönemin bankaları da tedavüldeki para hacminin azalmasından sorumludurlar. Braudel eserinde Fischer Yasası’ ndan da bahsetmektedir. Madeni paranın ticarette kullanımı çok yaygın olmamasına karşın, mevcut madeni para miktarı ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır. İşte bu açığı Fischer’ in denklemindeki dolaşım hızı kapatmaktadır.

 

Braudel Japonya, Çin ve Osmanlı İmparatorluğu’ nu Avrupa’ nın dışında kalan çocukluk halindeki ekonomiler ve madeni paralar olarak ele almıştır. Braudel’ in bu iki imparatorluğu çocukluk halindeki ekonomi ve madeni paralar olarak nitelendirmesinin başlıca nedeni; bu iki bölgenin parasal ekonomi alanındaki gelişimlerinin Avrupa’ daki gelişmelerden etkilenen konumda olmasıdır. Avrupa’ daki parasal gelişmelerin özellikle Osmanlı İmparatorluğu üzerinde ciddi etkileri olmuştur. Yabancı ülke paraları Osmanlı İmparatorluğu’ nda dolaşımdadır ve Avrupa madeni paraları Osmanlı İmparatorluğu’ nda oldukça itibar görmektedir. Yazımızın başlarında da belirttiğimiz gibi Braudel Avrupa dışında kalan bölgelerin parasal sistemlerinin, Avrupa’ nın penetrasyonu sonucu ciddi derecede bozulmalara uğradığını anlatmaktadır. Avrupa’ nın özellikle keşiflerle bulduğu yeni madenleri köle emeğiyle birlikte işleterek, değerli madenleri evine götürmesi ilk etapta Avrupa’ ya kıymetli maden akınını başlatmıştır. Sömürgelerden gelen kıymetli maden akımıyla birlikte Avrupa ülkeleri bol miktarda altın ve gümüş paralar bastırabilmişlerdir. Avrupa ülkeleri ellerindeki madeni paralar sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’ ndan bol miktarda hammadde ithal edebilmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu ise artan harcamalarını finanse edebilmek için sık aralıklarla tağşiş ve tahsis uygulamalarına gitmiştir. Böylece Osmanlı parası Avrupa ülkeleri parası karşısında hızla değer ve itibar kaybı yaşamış; Osmanlı’ da parasal sistem ciddi anlamda bozulmuştur.

 

Braudel’ in Japonya’ yı çocukluk halindeki ekonomi ve madeni paralar kategorisine sokmasının nedeni ise ancak 17. yüzyılda parasal ekonominin Japonya’ da gelişmeye başlamasıdır. Parasal ekonominin 17. yüzyılda Japonya’ da gelişmeye başlamasına karşın altın, gümüş, bakır madeni paralar ilk etapta toplum tarafından kullanılmamıştır. Japonya’ da modern anlamda paranın yerine kullanılan pirinçtir. Görüldüğü üzere maddi coğrafyanın etkisi Japonya’ da da kendini göstermiş ve Japonya’ da bolca yetiştirilen ve Japon kültüründe önemli bir yere sahip bir besin maddesi para olarak kullanılmıştır. Braudel Japonya’ da parasal ekonominin gecikmesinin nedenini daha çok paraya karşı negatif bir tutum içerisinde olan; hatta para düşünmeyi ve konuşmayı yasaklayan; samuray ahlakına bağlamaktadır.

 

Barudel’ e göre, Çin’ de; özellikle Japonya, Endonezya, Filipinler gibi ilkel ekonomilerle çevrili olduğu için bu kategoride değerlendirilmelidir. Çin finansal tarihinde paraya bakarsak özellikle 13. Ve 14. yüzyıllarda kağıt para kullanımının öne çıktığını görürüz. Özellikle Batı’ nın ticaret için maden çıkışları talebi Çin’ i kağıt para kullanmaya sevk etmiştir. Kağıt para kullanımı sayesinde Çin ağır metal tedavülüne ilişkin zorlukları aşmanın yolunu bulmuştu. Ayrıca kağıt para kullanımı Çin’ in İpek Yolu üzerindeki ticareti canlandırmasını da sağlamıştır. Fakat 14. yüzyılın sonlarına doğru baş gösteren ekonomik bunalımla birlikte Çin’ de kağıt para emisyonu artmış ve enflasyon belirginleşmeye başlamıştır. Yaşanan enflasyon döneminin ardından kağıt para kullanımının yerini bakır kurşun karışımı maden paralar almıştır. İlerleyen yıllarda altın, gümüş ve bakır paralar birlikte kullanılmaya başlanmıştır.

 

16. yüzyıla bakıldığında madeni paraların yanında kağıt paralar da tedavüldedir. Kağıt paranın dışında kredi ve kambiyo senetleri de piyasada bulunmaktadır. Braudel’ e göre finans piyasaları uzun yıllar boyunca sıradan insanlar tarafından anlaşılamamıştır. Fakir halk finans piyasaları yoluyla zenginleşen insanlara negatif bir tavır içinde olmuştur. Braudel eserinde Avrupa tarafından kullanılan ve halk tarafından anlaşılması güç olan finansal  araçların aslında Batı dünyası tarafından keşfedilmediğini vurgulamıştır. Avrupa sadece kendisine kalan mirası değerlendirmiştir. Örneğin; İsa’ dan 20 yüzyıl  önce Babil’ de tüccarlar ve bankacılar arasında çek ve senetler kullanılmıştır. Aynı şekilde Eski Yunan ve Helenistik Mısır’ da da çek ve senet kullanılmıştır. Çin ise 9. yüzyıldan itibaren banka senedini kullanmıştır. Finansal piyasalarda varolan tüm araçlar bir ihtiyaçtan doğmuşlardır. Braudel’ e göre kredi piyasasının yükselişi değerli madenlerin dolaşım sürecinde yetersizlik yaşayan ülkelerin ihtiyaçlarına bağlıdır. Yine 16. yüzyıla göz atmaya devam ettiğimizde İngiltere Bankasının para piyasalarına getirdiği bir yeniliği görürüz. İngiltere Bankası mevduat, ciro gibi hizmetlerinin yanında para ihracı da yapmaktadır. Banka tutarı mevduatı aşan senet biçiminde kredi olanağı sunmuştur. Bu piyasadaki paranın miktarının arttırılması açısından önemli bir gelişmedir. Piyasada nakit her zaman kıttır. Tedavülde olan para ticaretin gelişimi için yetersizdir. Bu yüzden Avrupa’ da genelde ödemelerin ¼’ ü nakit olarak yapılırken, kalan kısmı ciro edilebilir senet ve kambiyo senetleri aracılığıyla yapılmaktadır. Görüldüğü üzere nakit sıkıntısı Avrupa’ da kredi piyasasının gelişimine yol açmıştır. Günlük hayatın ve ticaretin sürdürülmesi için nakit ve kredi yaratmanın dışında, bankalar ve finansal kurumlar ülkeler arası savaşların finansmanında da önemli yer tutmuşlardır. Sınırları içerisinde bir banka yaratamamış devlet yöneticilerinin savaşlardaki kaderleri mültezimler ve borç aldığı finansörlerin elindedir.

 

Özetle,  Braudel parayı ekonomilerin sağlıklı olarak işleyebilmesi ve ticaretin gerçekleştirilebilmesi için bir araç olarak görmektedir. Bu araç yani para çok eski tarihlerden beri varolmuştur. Çünkü para toplumsal bir ihtiyaçtır. Para eski toplumlardan beri çok çeşitli şekillerde varolmuştur. Özellikle toplumun maddi coğrafyası paranın şekli, cinsi üzerinde etkili olmuştur. Örneğin Japonya’ da pirinçten yapılan paralar tedavüldeyken Sibirya’ da kürkten yapılan paralar tedavülde olmuştur. Bu anlamda dünya üzerinde parasal bir birlik varolamamıştır. Her toplumun parasal dili kendi ihtiyaçlarına göre farklı olmuştur. Sömürgecilik dönemiyle birlikte ise Avrupa’ ya altın ve gümüş gibi maden akını başlamıştır. Avrupa’ nın dünyanın diğer bölgeleriyle olan ticaret ilişkilerinin yardımıyla Avrupa’ nın maden parası dünyanın diğer bölgelerine akın etmiştir. Madeni paralar ilkel paralarla mücadele etmiş ve ilkel paralar bu mücadeleden yenik çıkmışlardır. İlkel ekonomilerde hızlı bir devalüasyon dönemi yaşanmış ve ilkel yerli para değersizleşmiştir. Avrupa dışı bölgelerde yaşanan bu dönüşüme karşın, 19. yüzyıla kadar olan dönem boyunca Avrupa’ da da parasal sistemin tam olarak  yeterli gelişmişlik düzeyine eriştiğini söylemek güçtür. Madeni para sisteminin geçerli olduğu Avrupa’ da hala büyük ölçüde nakit sıkıntısı çekilmektedir. Takas gibi eski tip mübadele çeşitleri sürmektedir. Nakit sıkıntısı Avrupa’ da kredi piyasasının ve bankacılığın gelişimine zemin hazırlamıştır. Braudel madeni para sistemini de bir piramit olarak ele almıştır. Altın bu piramitin tepesindeyken bakır en altındadır.

 

BORSALAR:

Braudel borsayı tüccarların ve ticaretle ilgili kimselerin bir araya geldikleri yer olarak geniş anlamda ele almaktadır. Bu açıdan bakıldığında borsa kavramı çok eski tarihlere kadar uzanmaktadır. Braudel klasik bakış açısının borsayı kuzey ülkelerinde doğmuş olarak gösterdiklerinden bahsetmektedir. Braudel bu bakış açısını reddetmektedir. Bu geniş anlamdaki borsa tanımıyla birlikte borsanın kökleri çok eski tarihlere kadar uzanmaktadır. 14. yüzyılda Piza, Venedik, Floransa, Cenova gibi Akdeniz’ in çeşitli kentlerinde borsalar yaygındır. Hatta daha da eskiye gidersek Doğu ve Akdeniz’ in tüm büyük ticaret merkezlerinde geniş çaplı tüccar toplantıları yapılmaktadır.

 

Braudel’ e göre borsa piramitin en üst katında bulunmaktadır. Fuar ise borsanın alt katındadır. Borsanın fuardan ayrılan en önemli yanlarından biri fuar kesintiye uğrarken borsanın kesintiye uğramaması, devamlı bir Pazar olmasıdır. Tüccarlar ve aracı toplulukları borsalarda bir araya gelmekte, mallar cinslerine ve kalitelerine göre sınıflandırılıp aynı anda satılmaktadır. Ayrıca malların sigortalanması d borsadaki diğer finansal faaliyetlerden biridir. Zamanla malların sınıflarına göre her borsa ayrı bir şekilde örgütlenme yoluna gitmiştir. Örneğin 17. yüzyılda Amsterdam’ da ayrı bir tahıl borsası kurulmuştur. 17. yüzyıla baktığımızda Amsterdam’ da bir menkul değerler piyasasının kurulduğunu görüyoruz. Bu borsada kamu fonları ve hisse senetleri işlem görmektedir. Barudel’ e göre genel kanının aksine Amsterdam’ daki bu borsa ilk menkul değerler borsası değildir. Daha 14. yüzyılda Venedik ve Floransa’ da devlet borçlarına ilişkin belgelerin ticareti yapılmaktadır. Amsterdam borsasını özgün yapan, öncüllerinden ayıran ise işlemlerin büyüklüğü, hacmi, akışkanlığı ve spekülasyonun serbestliğidir. Bu borsada vadeli işlemler üzerinden çok büyük miktarlarda spekülasyon yapılmaktadır. Daha hasat edilmemiş buğdaylar alınıp satılmakta, daha değersiz olan lale soğanları alınıp satılmaktadır. Her zamanki gibi olup biteni anlamakta güçlük çeken halk ve tüccarlar simsarlara tepki duymakta, onların çeşitli oyunlarla tüccarları fakirleştirdiklerini düşünmektedirler. Amsterdam borsasında simsarlar tıpkı bugünün ayı ve boğaları gibi kendi aralarında ikiye ayrılmışlardır: “Klikler ve karşı mayıncılar” Klikler yükselişe karşı mayıncılar ise düşüşe oynayan simsarlardır. İlk başlarda spekülasyonun önüne geçilmek için hisse senedi sahiplerinin kayıtları sicilleri tutulmuştur. Bu yolla bir kişinin bir senedin sahibi olması için sicile kaydolması gerekmektedir. Fakat bu yöntem spekülasyonun önüne geçememiştir. Çünkü spekülatif işlem yapan taraflar zaten ellerinde olmayan varlıkları alıp satmakta ve varlığın vade sonundaki değerine göre zarar eden kar edene kazancını ödemektedir. Braudel Amsterdam borsasının diğer borsalardan farkını küçük yatırımcıların da dolaylı yoldan borsaya dahil olmasına bağlamaktadır. Küçük insanlar borsanın yakınındaki kahvelerde toplanmakta ve simsarlar aracılığıyla gelişmeleri takip etmektedirler. Borsaya; hatta Braudel borsa tapınağı olarak tanımlamaktadır; girme ayrıcalığına sahip simsarlar sıradın insanların toplandıkları kahvelere giderek fiyatlar hakkında bilgi vermekte ve yatırım yapmak isteyen insanların isteklerini gerçekleştirmektedirler. O tarihlerde kotasyonlar açıkça ilan edilmediği için sıradan insanlar simsarlara güvenmek zorunda kalmaktadırlar. Simsarlar borsada oluşan fiyatların üzerlerine karlarını ekleyerek insanlara fiyatları söylemektedirler. Braudel Amsterdam borsasının farkını açıkladığımız gibi küçük yatırımcıların sermayesinden beslenmesi, küçük yatırımcıların parasını emmesinde görmektedir. Bu borsada 1700’ lü yıllarda görülen bir işlem tipi de kredili işlemlerdir. Bu sayede parası, yeterli sermayesi olmayan insanlar bile borsaya dahil olabilmektedirler. 1700’ lü yıllarda borsalara baktığımızda dikkati çeken bir unsur da borsaların birbirleriyle olan bağlarıdır. Braudel eserinde Amsterdam’ daki spekülatörlerin Londra piyasasını takip ederek Amsterdam borsasındaki fiyat hareketlerini tahmin etmeye çalıştıklarından bahsediyor. Braudel Amsterdam piyasasını dışa açık olarak nitelendirmektedir. Braudel’ e göre uluslar arası kapitalizm Amsterdam piyasının içine işlemiştir. Buradan hareketle bugün borsaların, uluslar arası para ve sermaye piyasalarının birbirlerine bağımlılığının temellerinin o günlerden atıldığını söyleyebiliriz. Ülke para ve sermaye piyasaları arasındaki bağlılık bugün hala sıradan insan tarafından anlaşılamayabilmektedir. Aslında bu bağlılık/bağımlılık birçok eserde yansıtıldığı üzere 1900’ lü yılların sonunda küreselleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte gündemimizde daha fazla yer bulabilmişse de aslında temelleri çok eskiye dayanmaktadır.

 

Amsterdam borsasının dışındaki borsalara baktığımızda ilk sırada gözümüze Londra borsası çarpmaktadır. Braudel Amsterdam borsasının öncü olduğundan, Londra borsasının ise Amsterdam borsasının kopyası şeklinde kurulduğundan bahsetmektedir. Londra borsasında 1695 yılından itibaren kamu fonları, Hindler kumpanyası ve İngiltere bankası hisse senetleri ilk işlem gören varlıklardır. Braudel Londra borsasına yönelik analizlerinde ilginç bir ifade kullanmaktadır: “zaten parası olup da, daha fazlasına sahip olmak isteyenlerle, daha kalabalık olup da, hiçbir şeyleri olmayıp, ona sahip olanlardan kendilerine para çekme umudu taşıyan insanların buluşma yeri.” Aslında bu ifade günümüz borsalarını da kısmen tanımlamaktadır. Londra’ da da aynı Amsterdam’ da olduğu gibi borsanın yakınında borsada işlem yapan insanların bir araya geldikleri kahveler türemiştir. Braudel’ e göre bu yapı hem etkileyen hem de etkilenen durumdadır. Borsa’ dan gelen haberler dış dünyayı etkilerken; dış dünyadan gelen haberler, dış dünyadaki gelişmeler de borsayı etkilemektedir. Bu bağlamda o günün kısıtlı imkanlara sahip dünyasında çabuk ve doğru haber alabilmek hayati önem taşımaktadır. Braudel eserinde; Marlborough isimli devrin ünlü bir kaptanının seferlerine  adamını katmak için, zengin bir Yahudi tüccarın kaptana yüksek meblağda para ödediğini yazmıştır. Tüccar bu sayede birçok gelişmeyi, haberi önceden takip ederek borsada bu gelişmelere göre pozisyon almakta ve para kazanmaktadır.

 

Braudel borsaların kağıt para ve kıymetli evrakların gelişimine katkısının büyük olduğunu ifade etmektedir. Bilindiği üzere incelenen dönem içerisinde nakit sıkıntısı çekilmektedir. Madeni para arzı mübadelelerin büyüklüğünü, canlılığını karşılayabilecek boyutta değildir. Bu sıkışıklığı gidermek için çeşitli finansal araçlar türetilmiştir. Başta nakit sıkıntısından doğan kıymetli evrakların giderek gelişip çeşitlenmesi ve organize piyasalarda mübadelelerinin yapılması, fiyatlandırılması kullanımlarını arttırmış ve sıradan insanların bile dikkatlerini toplamıştır. Bu kıymetli evrakların borsalarda anında nakde dönüştürülebilir olmaları da geçerliliklerini desteklemiş, kullanımlarını arttırmıştır. Bu açıdan borsaların, organize menkul kıymetler piyasalarının gelişimi kağıt cinsinden finansal araçların, varlıkların kullanımını arttırmıştır.

 

MALİYE-KAMU FİNANSMANI:

15.-16. yüzyıllara baktığımızda devletin geniş bir görev tanımını görürüz. İç barışın sağlanması, dış düşmanlara karşı sınırların korunması, yolların güvenliği, pazar ve kentlerin iaşesinin sağlanması devletin görevleri arasındadır. Özellikle çok uzun süren şiddetli savaşlar devletlerin kaynaklarını tüketmektedir. Bu bağlamda devletler artık sadece hükümdarın malikanesinin gelirleriyle yaşayamamaktadır.

 

Devlet yöneticilerinin artan kaynak ihtiyaçlarına cevapları tekeller oluşturmak, para basmak ve vergi toplamak şeklinde olmuştur. Krallar halktan zorla vergi toplayarak devamlı büyüyen mali açıkları finanse etmeye çalışsalar da bu konuda çok da başarılı olamamışlardır. Çünkü özellikle uzun süren savaşlar mali giderlerin gelirlerin çok üzerinde olmasını sağlamışlardır. Ayrıca krallar kendilerini vergi konusunda özellikle halktan gelen sert tepkilerle sınırlı hissetmektedirler. Braudel 13. ve 14. Louis dönemlerinde Fransa’ da çıkan ayaklanmaları ağır vergi yüküne bağlamaktadır. Görüldüğü gibi halk, kendisine kral tarafından yüklenen vergi yüküne tepki vermekte, ayaklanma çıkarmaktadır. Bu durum kamu finansmanında vergi aracına başvurmayı kral için sınırlandırmaktadır. Durum böyle olunca geriye krallar için tek bir yöntem kalmaktadır: borçlanmak.

 

Borçlanma yoluyla devletin maliyesini yönetmek çok zordur. Devletler kredilerin yönetilmesi için strateji, siyaset belirlemek zorunda kalmışlardır. Braudel 13. yüzyılda Venedik’in kamu finansmanı konusunda gelişmişliğinden bahsetmektedir. Venedik borç belgeleri  çıkarmak  suretiyle mali ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu borç belgeleri devredilebilir nitelikte ve faiz ödemelidir. Borç belgeleri piyasada alınıp satılmakta, fiyatlanmaktadır. Yani borç belgelerinin el değiştirdiği bir ikincil piyasa söz konusudur. Ayrıca borç yönetimi ve faizlerin ödenmesinden sorumlu bir özel kuruluş oluşturulmuştur. Braudel 13. yüzyıldaki Venedik kamu finansman modelinin 18. yüzyılda İngiltere tarafından başarıyla uygulandığından bahsetmektedir. Braudel Venedik örneğinin dışında Kastilya örneğinden bahsetmektedir. Kastilya kralları 15. yüzyılda kendilerine borç veren büyük iş adamlarına rehin olarak gelirlerden rantlar vermişlerdir. 18. yüzyılda İngiltere örneğinde ise karşımıza başarılı bir mali devrim çıkmaktadır. 17. Yüzyıl Avrupa’ sına baktığımızda yalnızca devlete bağlı olan, merkezileşmiş bir kamu maliyesi göremeyiz.  Vergi alanı özellikle vergi mültezimlerinin serbest girişimine bırakılmıştır. İngiliz mali reformuna baktığımızda; gümrüklerin ve tüketim vergisinin reji haline getirilmesi, Lord Treasurer görevinin kurulması ve bir hazine meclisinin kurulmasını görürüz. 1692 yılıyla birlikte borç verenlerin alacaklarını üçüncü kişilere devredebilceği kuralı getirilmiştir. Bu sayede alacaklı istediği zaman parasını elde edebilme olanağına kavuşmuştur. Yapılan devrim sonrasında parlamentonun  devlet borçlanması üzerinde etkisi oluşmaya başlamıştır. Borçlanmalar parlamento tarafından faizlerin düzenli ödenmesine tahsis edilmiş yeni gelirlerin yaratılması yoluyla mümkün olabilmiştir. Braudel İngiliz mali devrimi sonucunda maliyenin İngiltere’ de ulusallaştırıldığının söylenebileceğini ifade etmektedir. Bu ulusallaştırma derin bir bürokratik dönüşümdür. Devletin ajanları toplumsal ve kurumsal tüm ilişkileri dönüştürmektedir. İngiltere’ de kurulmuş olan bu düzenin topluma yansımalarına bakıldığında, toplumda genel olarak iki kesim göze çarpmaktadır. Borçlanmanın maliyetini karşılayan toprak sahipleri, tüketiciler, vergilendirilen ürünlerin ticaretini yapan tüccarlar ve borçlanmadan kazancı olan borç vericiler, rantiyeler. Borçlanmadan çıkarı olan kesim bu düzenin devamı için bazen devletleri savaşa teşvik etmektedir. Braudel 1739’ daki İspanya Savaşı’ nı borç verici kesimin katkısının olduğu savaşlara örnek olarak vermektedir. İngiltere’ nin borçlanmasında, kredi piyasasında büyük tüccarlar, kuyumcular, borç ihracında uzmanlaşmış bankacılık firmaları gibi Londra’ nın yerli iş çevresi yanında, yabancılar da rol oynamıştır. Özellikle Hollanda finans çevresi İngiliz borçlanması açısından öneme sahiptir. İngiltere’ de faiz hadleri yüksektir ve İngiliz fonları vergiden muaftır. Ayrıca Londra’ da yerleşik birçok Hollanda firması vardır. Böylece İngiltere ve Hollanda finansal piyasaları birbirleriyle çok sıkı bağlar kurmuşlardır.

 

Braudel dönemin borçlanma gereksinimleri sonucu ortaya çıkan, güçlenen finansçıları ayrı bir bölümde ele almıştır. Braudel’ e göre finansçıların ayrıcalıklı hale gelmelerinin, güç kazanmalarının nedeni vergi sistemindeki ve devletin yönetim örgütündeki yetersizliklerdir. Döneme baktığımızda genel olarak finansçılar başka işler de yapmaktadırlar. Finans kendi başına bir iş değildir. Örneğin bir finansçı aynı anda sarraflık, tüccarlık, armatörlükle de ilgilenebilmektedir. 18. yüzyıla baktığımızda karşımıza yaşadığı sınırlara ait devlete hizmet eden finansçının dışında, başka hükümdar ve devletlere hizmet eden bir finansçı kesimi çıkmaktadır. Braudel bu finansçı tipini her zamanki gibi hiyerarşik tarihsel bakış açısından hareketle üst finansçı tipi olarak nitelendirmektedir. Bu uluslar arası finansçı tipi Cenova, Cenevre ve Amsterdam’ da görülebilmektedir.

 

SONUÇ:

Sonuç olarak; Braudel’ in bu üç ciltlik dünya iktisat tarihini derinlemesine ele alan yapıtına baktığımızda, tarihin hiyerarşik bir biçimde incelendiğini, sırasıyla piramitin alt katmanlarıyla üst katmanlarını oluşturan yapıların yazar tarafından ele alındığını görüyoruz. Eserde göze çarpan diğer bir unsur da modern olanla eski olanın iç içe geçmişliğinin vurgulanmasıdır. Modernite, gelişmişlik, aynı coğrafya içerisinde eski olanla, ilkel olanla birlikte yaşayabilmektedir. Belli bir alanda dönemine göre en modern, ileri olarak örnek gösterilen bir coğrafyada, toplumda bu modern yapıların yanında eski, ilkel yapılar da hüküm sürebilmektedir. Örneğin, ilkel paralar madeni paranın yetersiz olduğu dönemlerde Avrupa’ da madeni paralarla birlikte tedavül görebilmektedir. Eserden çıkarılabilecek diğer önemli bir unsur da coğrafyanın ve ihtiyaçların ekonomik yapılara etkisidir. Ekonomideki her araç bir ihtiyaçtan türemektedir. Mesela kıymetli evrakların doğuşu madeni paraların kıtlığına bir cevaptır. İlkel paraların hammaddeleri de coğrafyanın ekonomiye etkilerine güzel bir örnektir. Çalışmamda Braudel’ in tarihe bakış açısını akılda tutarak, yazarın bu üç ciltlik detaylı eserinden finans tarihiyle ilgili olan bölümlerini ele aldım. Görüldüğü üzere özellikle para  ekonominin en temel unsurlarından birisi olması nedeniyle Braudel tarafından çok geniş bir şekilde ele alınmıştır. Para konusunun ardından borsalar, menkul kıymetler piyasaları, kamu maliyesi konuları Braudel tarafından iktisat tarihi içerisinde ele alınmıştır. Braudel’ in eseri özellikle metodoloji yönünden ilginçtir. Braudel eserinde gündelik yaşamdan kesitlere fazlaca yer vermiş adeta öyküsel bir anlatım sunmuştur. Bu üç ciltlik devasa eseri okurken kendinizi kah bir tüccarın anılarının içinde kah bir pazarın, fuarın ortasında bulabilirsiniz. Zaten Braudel’ in öncülerinden olduğu Anneles Okulu’ nun tarih yazımında başlıca nesne, konu insandır. Anneles Okulu’ na göre sıradan insan ve onun gündelik yaşamı tarihin konusudur.  Çalışmamın özet olması dolayısıyla eserin bu yanını yeterince yansıtamadım. Ayrıca, incelediğim eserin Braudel’ in ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel tarihi bir bütün olarak ele alan bütünsel tarih anlayışından da izler taşıdığını düşünüyorum. Eserin iktisat tarihinin yanında siyasi, toplumsal, kültürel ve hatta coğrafi tarih gibi alanlarda da önemli analizler içermesi dolayısıyla, eserin sadece iktisatçılar değil tüm sosyal bilimciler tarafından üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

 

*Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü Doktora Öğrencisi


 


 

Previous post LOS ANGELES
Next post Book Review: Security: A New Framework for Analysis

Leave a Reply

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.